"Reformcular Cemaleddin Afganî'yi de büyük bir İslam önderi ve rehberi olarak gösterirler ve Ehl-i Tevhid'in kurtuluş ve selametini bu zatın eteğine yapışmakta görürler. Kimdir bu Afganî? Bir kere Afgan değildir, İran'ın Ese-dâbad şehrine mensuptur. Bu zat Sünnî de değildir, Şiîdir. İki konuda, tagiyye yaparak Müslümanları aldatmıştır. İranlı olduğu halde kendisini Afganlı göstermiş, Şiî olduğu halde Sünnî postuna bürünmüştür. Resûlullah efendimiz "Bizi aldatan bizden değildir" buyuruyor. Bu zatın bir başka özelliği de, Farmason oluşudur. İstanbul'da yayınlanan "Mimar Sinan" adlı Mason dergisinde Afganî hakkında uzun bir övgü makalesi yayınlanmış bulunuyor. (Mimar Sinan dergisi, sayı: 127, Mart 2003) Afganî bir din âlimi, bir rehber, bir mürşid değil aktivist bir İslamcıdır. Yalancı, karışık, bulaşık bir kişidir. Bir ara, Blunt adlı bir İngiliz ajanı ile birlikte Halife Sultan Abdülhamid'i tahtından indirmeye teşebbüs etmiştir. Bugün İslam aleminde görülen, Kitabullah'ın ve Resûl Sünnetinin ruhuna muhalif nice olumsuz iş ve davranışta Afganî'nin tuzu biberi vardır. Afganî'ci reformcular, onun talebesi ve halefi Muhammed Abduh'u da göklere çıkarttılar. Abduh da mason ve reformcudur. Onun talebesi Menarcı Reşid Rıza da bozuk fikirli ve yanlış görüşlü bir kimsedir. Afganî, Abduh ve Reşid Rıza üç bacaklı bir şer sacayağıdır. Bin dört yüz yıl boyunca İslam dünyasından nice Ehl-i Sünnet müctehidleri, büyük fakihler, velîler, kâmil mürşidler, âmil ve râsih âlimler, imamlar, rehberler çıkmıştır. Müslümanların bu nurlu kafileyi bırakıp da Afganî ve tilmizleri gibi birkaç sarıklı masonun peşine düşmesini isteyenlerde akıl mı yoktur, yoksa hüsnüniyet mi?" (İnkişaf Dergisi, No: 2)
http://www.inkisaf.net/articles+article.id+5.htm
Doç. Dr. Mehmet Ali Büyükkara diyor ki:
"[Bir Suudi Devlet kurumu olan] İdare'nin sorumluluğundaki diğer bir görev olan kitap basım işinin başlangıcı da 1920'li yıllara dayanmaktadır. Basımlarının büyük bölümünü, İbni Suud'un maddi desteğiyle Muhammed Reşid Rıza üstlenmiştir. Bu kitaplar Kahire'deki ona ait Menar Matbaası'nda basıldı. 1927'de İbn Abdülvehhab'ın Tevhid ve Keşfü'ş-Şubuhat gibi risaleleri bastırılarak dini ilimler tahsil eden öğrencilere parasız olarak dağıtıldı." (İhvan'dan Cüheyman'a Suudi Arabistan ve Vehhabîlik, Rağbet Yayınları, İstanbul, 2004; s. 144.)
Cemil Meriç'in değerlendirmesi şöyle:
“Bizim "Büyük İslâm Birliği”nin kurucusu olarak selâmladığımız Efgani'nin Fransa'daki dostu Hıristiyan Halil Ganem'dir. Sultan Abdülhamid han’ın hasm-ı biamânı Ganem. Renan, Efgani'yi bir masal kahramanı olarak değil, gerçek kişiliği ile yani dinsiz, bir "libre penseur" olarak tanımaktadır. ...Zavallı Türk intelijansiyası! Kimlerin peşinden gitmemiş. Düşmanları dost, dostları düşman olarak tanımış. Peygamber'in adını anmağa cesaret edemeyen bir Efgani'yi Peygamber kadar saygıya layık görmüş.” (Umrandan Uygarlığa)
Köşe yazarı Emin Koç ise Yeni Mesaj Gazetesi'ndeki bir makalede şunları yazmış:
İskoçların bile reddettiği mason Efgani
İran Esedâbâd doğumlu Cemaleddin Efganî, İngiliz belgelerine göre “tanrıya inanma” şartı koşan İskoç Mason Locası’na üye iken, buradan “tanrısızlık” ithamıyla kovulmuş, o da “tanrı tanımazlık”ın makbul sayıldığı Fransız Grand Orient Locası’na reis olmuştur (Bkz. Alaaddin Yalçınkaya, Cemaleddin Efgani, İstanbul 1991, Osmanlı Yayınları, s. 131–132; Muhammed Reşad, Cemaleddin Efgani Hakkında Makaleler, İstanbul 1416/1996, s. 21, dipnot: 36). Efgani, aynı zamanda Kahire Mason locasını kurdu ve oranın reisi oldu. Öğrencisi Abduh ile birlikte Paris’ta “el–Urvetü’l–Vüskâ” adlı bir gazete çıkardı.
II. Abdulhamid: Efgani İngiliz maskarası
II.Abdulhamid Han’ın, Efgani’yle ilgili söylediği şu sözlere bakarsak Efgani’nin nasıl birisi olduğu daha iyi anlaşılacaktır: “...Hilafet’in elimde olması sürekli olarak İngilizleri tedirgin etti. Blund adlı bir İngilizle Cemaleddin Efgani adlı bir maskaranın elbirliği ederek İngiliz hariciyesinde hazırladıkları bir plân elime geçti... Cemaleddin–i Efgani’yi yakından tanırdım. Mısır’da bulunuyordu. Tehlikeli bir adamdı. Bana bir ara Mehdilik iddiasıyla bütün Orta Asya müslümanlarını ayaklandırmayı teklif etmişti; buna muktedir olamadığını biliyordum. Ayrıca İngilizler’in adamı ve çok muhtemel olarak İngilizler beni sınamak için bu adamı hazırlamışlar idi. Derhal reddettim. Bu sefer Blund’la işbirliği yaptı...” (Bkz. Abdulhamid Han, Sultan Abdulhamidin Hatıra Defteri (Haz. İsmet Bozdağ), İstanbul 1986 (8. Baskı), Pınar Yay., s. 73)
Ezher’e masonluğu sokan Abduh
Efgani’nin talebesi olan Muhammed Abduh ise Mısır doğumlu. Abduh gibilerinin kimler tarafından destek gördüğüne dair zamanında İngiltere’nin Mısır sömürge valisi Lord Cromer’in söylediği şu söz ibretliktir: “Kuşkusuz İslâmî reformist hareketin geleceği Şeyh Muhammed Abduh’un çizdiği yolda ümit vaadediyor. Ve o yolun yolcuları Avrupa’nın her türlü yardım ve teşviklerine lâyıktırlar” (M. Muhammed Hüseyin, Modernizmin İslâm Dünyasına Girişi, (Trc. S. Özel), İstanbul 1986, İnsan Yayınları, s. 91–92 (Cromer’in 1905 yıllığının 7. maddesinden naklen). Merhum Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi, Abduh’la ilgili şunları söylemiştir: “...Üstadı Efgani vasıtasıyla, masonluğu Ezher’e idhâl(sokan) eden odur” (Mustafa Sabri Efendi, Mevkıfu’l–Akl ve’l–İlm ve’l–Alem, Beyrut 1314 (3.Baskı), c. I, s. 133; Terc: İbrahim Sabri Efendi (Yazma), c. I, s. 111’den naklen Muhammed Reşad, s. 28 ).
http://yenimesaj.com.tr/index.php?sayfa=yazarlar&haberno=4013238&tarih=2004-10-21
Mehmed Şevket Eygi Bey bir başka makalesinde diyor ki:
"TELFİK-İ MEZÂHİB: Aslen Suriyeli bir Osmanlı Arabı iken Mısır’a kaçıp orada fikirlerini yaymış Reşid Rızâ adında biri vardır. Bu zat, Muhammed Abduh’un talebesi olduğunu iddia eder ama boynuzun kulağı geçmesi gibi, bu Reşid Rızâ reformculukta üstadını geride bırakmıştır. Abduh, Cemâlüddin Afganî’nin talebesidir. Farmasondur. İtikad bakımından Mutezile mezhebine bağlıdır. Risâle-i Tevhîd adlı meşhur eserinin ilk baskısında (Bulak mat.), Mutezile mezhebinin “Kur’ân mahluktur” bozuk inancını açıkça benimsemiş ve tutmuştur. Daha sonraki baskılarda bu paragraf taqıyye icabı çıkarılmıştır. Kim çıkartmıştır? Tilmizi Reşid Rızâ! Peki mason ve mutezile Abduh’un bu eli bayraklı talebesi hangi mezhebdendir? Vehhabî’dir. Bu zâtın İslâm’da Birlik ve Fıkıh Mezhebleri isimli kitabı 1970’li yılların başında maalesef bizim Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yayınlandı. Makam ve müessese olarak Diyanet’i tenzih ediyorum. Lakin o tarihte Diyanet’e hâkim olan bazıları bu işi yaptılar. Daha sonra Diyanet kitabın yeni baskılarını yayınlamadı. Şu anda telfikçi, Afganîci, Abduhçu, Reşid Rızâcı bir ilâhiyatçı tarafından yayınlanmaktadır. Telfik-i mezâhib ne demektir? Bu soruya ben cevab vermeyeyim. Son devrin büyük ve açık fikirli Osmanlı ulemasından Seydişehirli Esad Mahmud Efendinin sözünü nakledeyim: Bu zât, Tarih-i İlm-i Hukuk adlı kitabının “İslâm Şeriatının Tarihi” bölümünde, telfikin İslâm dinini ve fıkhını oyuncak hâline getirmek olduğunu yazıyor..." (İnkişaf Dergisi, No: 3)
Bu yazının tamamı için bkz. http://www.inkisaf.net/modules/articles/article.php?id=34
Not: M. Ş. Eygi'nin "telfikçi, Afganîci, Abduhçu, Reşid Rızâcı bir ilâhiyatçı" diyerek bahsettiği kişi Hayreddin Karaman'dır.
Yukarıda 21.10.2004 tarihli yazısından bir kısmını naklettiğim yazar E. Koç ayrıca şunları söylüyor:
Masonik troyka İngilizlerle işbirliği halinde Abduh, Osmanlı’ya karşı Urabi veya A’rabi Paşa isyanında elebaşı ve fetvacıbaşı rolü de üstlenerek Mısır’ın İngiliz birlikleri tarafından 1300/1882 yılında işgal edilmesine ciddi katkılar sağladı. Efganî’nin reisliğini yaptığı Kahire Mason Locası üyeleri, İngilizlerle işbirliği hâlinde faâliyette bulunuyordu. Abduh’a üç yıllık sürgün cezası verildi (Bkz. M. Zeki İşcan, M. Abduh’un Dini ve Siyasi Görüşleri, AÜSBE, gayr–ı matbu doktora tezi, Erzurum, 1997). Büyük mason Efgani’nin küçük mason talebesi Abduh’un çömezi olan Reşit Rıza ise aslen Bağdatlıdır. O da mason üstadları gibi mucizeleri inkar etmiş, hadislerle ve icmâ ile hükmü kesinleşmiş pek çok meseleyi reddetmiştir (Bkz. Hasib es–Samarrai, Dinî Modernizmin Üç Şövalyesi, Ezher Ünv. Doktora tezi, İstanbul 1419/1998, Bedir Yayınları, s. 149–264)
Bunlar elbette yazılarını naklettiğim yazarların görüşleri; şahsıma ait değil. Yazarların şahsi görüşlerinden ziyade, naklettikleri vesikalar daha mühim diye düşünüyorum. Son paragrafta bahsedilen Hasib es–Samarrai'nin doktora tezi kütüphanemde mevcuttur. Orada çok daha fazla malumat bulunabilir. Ezher'de doktora yapmış olan Dr. Hasib es-Sammarai'nin tezinden birkaç satır okuyalım:
Ulemanın tefsirdeki tavır ve tutumuna ters düşen Menar tefsiri de, rey ile tefsir olup [rey ve akla dayalı tefsiri, nakil ve esere dayalı tefsire tercih ettiği için] merduddur... Reşid Rıza bu tefsirine ne dercetti ise, ilhamını üstadı Abduh'tan almıştır... Abduh indi yorum ve tefsir yapmakta ve melekleri tabiat kuvveti, şeytanı yeryüzüne yayılmış şer kuvvetler, cinleri ise zararlı mikroplardır diye ifade eder. Reşid Rıza da üstadının bu görüşünü naklettikten sonra, bu görüşü benimsemeyi reddeden bir dini nass'ın olmadığını kaydeder (Menar Tefsiri: I/268). Bu te'vil tarzı ve aklı zorlıyarak satırların altından manalar aramalar ve ille de her şeyi müsbet ilim denilen deneylere bağlayıp, maddeci zihniyetle izah, müsteşrik tabiatıdır. Ona danışırlarsa, gayri müslimleri yani maddecileri bu te'villerle İslama ısındıracağını iddia eder! ... (Menar Tefsiri, I/274) Bu metod ve tavır maddeci Batı'nın, Reşid Rıza ve ıslahatçı ekolüne aşılayıp kabul ettirdikleri duyumsal metoddur ki, vahyi bir yana itmekten ibarettir. ...
Mustafa Özcan şunları yazmış:
Cinlerin mikrop veya benzeri canlılar olduğunu söyleyenlerden birisi de maalesef Reşid Rıza'dır. Reşid Rıza'nın tasavvuf ehli ve geleneksel ulemayı sevmeyişinin nedenlerinden birisi de bu modernizm bulaşıklığıdır. Dileyen bu hususla ilgili Muhammed Hüseyin Zehebi'nin et-Tefsîr ve’l-Müfessirûn kitabının Reşid Rıza bölümüne bakabilir. Fakat kimileri bu ibareleri Ahmet Davudoğlu gibilerin kitaplarında görünce bunları iftira olarak nitelendiriyor. Kendisini hafakanlar basıyor. Keza Peygamberleri [aleyhimüsselam] "dahi kişiler" olarak vasıflandıranlardan birisi de söz konusu konuşmasıyla Daru’l-Funun'un kapatılmasına gerekçe olan Cemaleddin Afgani'dir. ...Afgani'nin nübüvveti de mesleklere benzettiğine dair birden fazla rivayet vardır. (bkz. Guraba Mecmuası, 7.-8. Sayı, "Mezhepsizlik Suçlamasından Mezhepçilik Suçlamasına" başlıklı makale.)
Dr. Ebubekir Sifil bir makalesinde şöyle diyor:
"Abduh da tevessülü şirk sayanlar arasındadır. ...Abduh, tevessül uygulamasının ilk dönemlerde mevcut olmadığını ve bunun şirk olduğunu söylemektedir. Oysa ...bu konuda yapılmış birçok çalışmada, tevessüle delalet eden pek çok sahih ve hasen hadis ile, anlam bakımından bu rivayetlerle desteklenen zayıf rivayet, tevessülün sabit ve tatbikat konusu olmuş bir husus olduğunu ortaya koymuştur."
(bkz. http://www.ebubekirsifil.com/index.php?sayfa=detay&tur=makale&no=2)
Hazırlayan: Murat Yazıcı
En son değişiklik: 29 Eylül, 2009
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder