Ehl-i Sünnet Müdafaası

Ehl-i Sünnet Müdafaası

Bu sayfayı hazırlamaktaki maksadım "Ehl-i sünnetin müdafaası" için bir bilgi ve belge bankası meydana getirmektir. Faydalı olacağı ümidi ile başladım. Allahü teâlâ hâlis niyet, hayırlı netice ve muvaffakıyet nasib etsin. Bu sayfayı ziyaret eden kardeşlerimden hayır dualarını istirham ederim. (Daha fazla bilgi için sayfanın altına bakınız.)

26 Aralık 2020 Cumartesi

Mızraklı Hakikat

Prof. Ahmet Şimşirgil'in Mızraklı Hakikat isimli kitabından bazı pasajlar:

"Afgani, İstanbul'da bulunduğu sırada bazı yazar ve şairler üzerinde etkili oldu. Mehmet Emin Yurdakul, Yusuf Akçura, Ahmet Ağaoğlu, Said Nursi, Mehmet Akif Ersoy, Şemseddin Günaltay, Abdullah Cevdet bunlardan bazılarıdır." (s. 56) 

"Reşid Rıza Vehhabilik hareketinin o dönemdeki lideri Abdülaziz b. Suud'un (1880-1953) siyasetine açıkça destek vermekteydi." (s. 77)

"Gerçekten de [Musa Carullah'ın öne sürdüğü] bu konu yeni ortaya atılmıyordu. Cehennem ve Cehennem azabının ebedî olmadığını savunan âlimler arasında evvelce mezhebsiz İbni Teymiyye ve talebesi İbni Kayyım'ın olduğu bilinmektedir. Günümüzde Süleyman Ateş, Yusuf Kardavi, Mustafa İslamoğlu aynı zihniyettedir." (s. 94)

"Mehmed Akif henüz Baytar Mektebinde iken hocasının tesiri ile Sultan II. Abdülhamid Han'a düşman kesilmiştir." (s.110)

7 Aralık 2020 Pazartesi

Kendine tefsir profesörü diyen yaratık

Marmara Üniversitesi’nde, sözde tefsir profesörü olan M. Öztürk, yıllar boyu, devletten maaş alarak din adamı olarak yetişmekte olan gençlere din adına dinsizlik, imansızlık aşıladı: “Kuran lafzen (söz olarak) Allah’ın kelamı değildir”, “Medeni ayetlerin (Medine döneminde inen, ona göre Peygamber’in söylemleri) bugün için geçerliliği yoktur” gibi bir sürü dinsizliği zırvalayıp durdu. Emekliliğini isteyinceye kadar, herkes sadece dinledi ve seyretti.

Düşünebiliyor musunuz, kendine tefsir profesörü diyen bu yaratık, Kuran-ı Kerim’den ayet okuyor ve “Bu Allah kelamı olamaz” diyor. Bu aşağılık sözü, bugüne kadar kâfirler bile söylemedi.

Adam, Müslümanların en kutsalı olan Kuran-ı Kerim’e inanmadığını üniversite kürsülerinden, gazetelerden ve televizyon ekranlarından bangır bangır bağırıyor, yazıyor-çiziyor, söylüyor; başta YÖK ve Diyanet olmak üzere herkes bön bön bakıyor.

Ey gaflet, dalalet ve ihanet içinde olanlar!

Uyanmak için İsrafil’in ‘Sur’a üfleyip kıyametin kopmasını mı bekliyorsunuz?

Bakınız şair (M. Akif) ne diyor:

‘Atiyi karanlık görerek azmi bırakmak...
Alçak bir ölüm varsa, eminim, budur ancak.
His yok, hareket yok, acı yok... Leş mi kesildin?
Hayret veriyorsan bana... Sen böyle değildin.
Sahipsiz olan memleketin batması haktır;
Sen sahip olursan, bu vatan batmayacaktır.”


Fuat Bol, Hürriyet Gazetesi, 7 Aralık 2020

5 Aralık 2020 Cumartesi

Kur’ân-ı kerime iğrenç saldırı!

Son üç gündür sosyal medya, Marmara İlahiyat Fakültesi’nden Prof. Dr. Mustafa Öztürk’ün yeni bir videosu ile çalkalandı. Mustafa Öztürk bu videosunda Kur’ân-ı kerim ile ilgili akıl almaz isnat ve iftiralarda bulunuyordu.

Aslında onun buna benzer videoları daha önce de ortaya çıkmıştı. Kendisine üç beş kez bu sütunlarda cevap vermiş ve çekmiş olduğum videolarla kendisini uyarmıştım. Fakat bu kez kamuoyundan öyle güçlü bir tepki geldi ki Mustafa Öztürk dayanamadı ve istifasını sundu...


Kendisini "FETÖ’yü tenkit ediyormuş, FETÖ’nün karşıtıymış" diyerek Marmara Üniversitesine aldırdılar. Tencerenin kapağı burada fena açıldı ve bütün kokuları ortaya saçıldı!..

Marmara İlahiyat'ın dekanı Ali Köse kendisine kol kanat gerdi. “FETÖ gitti ama bin FETÖ geliyor” diyerek TRT’de garip konuşmalar yapan ve fakat ikinci bir FETÖ’nün adını vermeyen Köse, fakültesinde tefsir derslerini, -hâşâ- “Kur’ânı peygamber yazdı” zihniyetiyle yapan akademisyenini hiç duymadı mı acaba? Nerede yaşıyor bilmek gerek. Yoksa kendisi de aynı fikirlerde mi?

Evet, çok acıdır. Türkiye’de onlarca ilahiyat fakültesi var. Öztürk’ün bu son videosuna toplum güçlü bir şekilde tepkisini ortaya koyarken ilahiyat camiasından birkaç kişi hariç mertçe bir ses duyamadık. Her şeye maydanoz olan köşe yazarları da yine üç beş kişi hariç sustular. Bazısı da son anda bindi trene. Bu çok acı bir durumdur gerçekten.

Fransa’da dinimize bir hakaret olduğunda ortalığı velveleye verenler, ülkemizde onun on katı yıkım hareketine neden ses çıkarmazlar? Hemen “fikir özgürlüğü”, “konuşulsun tartışılsın efendim” pozuna girer veya hiç duymamış gibi dururlar. Anlamak mümkün değil!
Aslında ben ilahiyatçı hocalarımızın bugün konuşmasını da beklemezdim. Zira bugün bağırsalar fazla bir mana da ifade etmez.

Zira akademisyenler, genelde birbirlerinin çalışmalarından haberdar olurlar. Hangi fikirlere sahip olduğunu, neler yazdığını iyi bilirler. Bugüne kadar onun eserlerine Türkiye’de bir cevap yazıldı mı bilmek isterim? Yazılmadı ise gerçekten çok yazık!

Nereye gidiyoruz düşünelim, tefekkür edelim! Bu ilahiyat fakültelerinde yetişenler yarınlarda toplumun dinî hayatına yön verecekler.

YÖK ise bu konuda hâlâ kafasını kuma gömüp görmezden gelmeye devam mı edecek? Neredeyse kurulduğundan bu yana Ehl-i sünnet itikadına tamamen mugayir bir tarzda ilerleyen ilahiyat eğitimine bir neşter vurmayacak mı? Aslında ilahiyatlarda Ehl-i sünnet itikadına uygun ders anlatan hocalarımız az değil. Fakat seslerinin neden çıkmadığı sorgulanmayacak mı? Zira hâkim güç maalesef Selefî, mezhepsiz bid’at grubunda bulunuyor!.. Kendilerine akademik zarar verilmesinden çekinenler, din adına şu en mühim meselede dahi ses çıkaramaz hâle geliyorlar. Millet de tepki vermese iş nereye varacak tahmin dahi edemiyor insan!
 
Âyetlere kör olmak!
 
Mustafa Öztürk’ün öncelikle bu son videosundaki Kur’ân-ı kerim hakkındaki alçakça hezeyanına bakalım:

“Orion takımyıldızına bak, Andromeda’ya bak, Samanyolu’na bak, National Geographic’e git okyanusun dibine bak, kutuplara bak, çiçeğe bak, Boğaz’da ergunava bak, bir de Kur'ân’da 23 sene Velid bin Mugire aşağı, As bin Vâil yukarı deyip bütün kadrajını Hicaz-Taif-Medine'ye sıkıştırmış ve insanlığa son söyleyeceği sözün çapı oradaki 3-5 tane lavuk müşrik ve o müşriğe Kur'ân'da öyle küfürler var ki! Bir tanesini okuyayım mı size? Kalem Suresi... (3-4 âyet okuduktan sonra) Hem kel hem fodul ve -badelzalik- üstüne üstük zelil p.ç." 
Onu tabii meale öyle yazamazsın soysuz diyeceksin!
"Aç. Adres vereyim aç. Ferrâ’nın Meâni’l Kur’ân’ını aç. İbni Kuteybe’yi aç! Nereyi açarsan aç! Nesebi bilinmeyen, onun bunun çocuğuna  'zenim' denir Arapçada. Bu Allah dili olabilir mi? İnsani dil olamaz mı? Olabilir. Yanmış canı. Feverandır olabilir. Olabilir üstadım olabilir.”

Açıkça söylemek gerekir ki bu ifadeler Cenâb-ı Hakk’a savaş açmaktır!.. Ona inanmamaktır. “Kur’ân’ı, Resulullah yazdı”, demek Peygamber efendimize en büyük bühtandır. Nihayet “Kur’ân-ı kerim insan kelamıdır” diyerek ona olan itikadı da yıkmaktır. Bir anlamda imanın üç temel esasını bozmaktır.

Onun daha önceki bir videosu da aynı mealde olup şöyleydi:

“…Tanrı, merhametin katsayısı belli değil, engin merhamet ve şefkat sahibi, dilinden lanet eksik olmuyor. Şimdi üstadım ben bunu tanrıya nasıl yakıştırayım?   Tanrı niçin bu kadar hiddetli? Acaba diyorum Gazabı olsun. Kendisini övmesi/övünmesi olsun. Laneti olsun. Ve sairesi olsun. Acaba Resulullah bir tür Hermes gibi, hani Hermes'i biliyorsunuz, mitolojide tanrının mesajının insan idraki tarafından kuşatılamayacağı için, o mesajın insan diline çevirisini/aktarımını Hermes üstlenir. Bir tür elçilik yapar. Peygamber de Allah'ın soyut mesajlarını muhatap olduğu insan kitlesine kendi zihin süzgecinden geçirerek aktarıyor olabilir mi?..”

Buradaki soru da Mustafa Öztürk’ün, “evet oluruyla” neticelenmektedir.

Bu tefsir profesörü Kur’ân-ı kerimdeki şu âyet-i kerimeleri hiç görmedi mi acaba?

Şuarâ suresi, 192-195: “O (Kur’ân) muhakkak ve muhakkak âlemlerin Rabbi (canibinden) indirilmedir. Onu Ruhu’l Emîn, inzâr edicilerden olasın diye, senin kalbine manası açık Arabça bir dil ile indirmiştir.”

Neml suresi 6: “Şüphesiz ki bu Kur’ân, sana ilim ve hikmet sahibi Allah tarafından verilmektedir.”

Araf suresi, 203: “Onlara (istedikleri) bir âyet gelmediği vakit derler ki: [(Kendinden derip) onları toplasaydın ya!] De ki: “Rabbimden bana ne vahiy olunursa ben ancak ona uyarım. Bu (Kur’ân âyetleri, kalblerinize) Rabbinizden (açılan) gözlerdir, iman edecek bir kavim için (mahz-ı) hidâyet ve rahmettir.”

Hakka suresi, 44-47: “Eğer O (Peygamber) bize atfen, (Kur’ân’a) bazı sözler uydurmuş olsaydı, biz onu kıskıvrak yakalardık. Sonra da onun şah damarını koparır, helak ederdik, hiçbiriniz de buna engel olamazdınız.”

Kur’ân-ı kerimdeki bu ve bunun gibi onlarca açık âyet-i kerimelere rağmen onu peygamber sözü olarak nitelemek Kur’ân-ı kerimi ve Cenâb-ı Hakk'ı açıkça yalanlamak değil midir?
 
Kuramer farksız mı?
 
Mustafa Öztürk aynı fasit fikirlerini yıllardır eser ve makalelerinde de ortaya koyuyordu. “Kur’ân Dili ve Retoriği” isimli eserinde geldiği nokta gerçekten dehşet verici idi. Eserinde bu hususu anlatırken öncelikle Thomas Carlyle’nin şu hezeyanlarını mesnet edinmişti:

“Kur’ân karmakarışık, usandıracak derecede düzensiz, anlaşılmaz, bitmez tükenmez tekrarlar, insanın nefesini kesen pasajlar ve anlaşılmaz ifadelerle doludur. Kısacası Kur’ân kahrı çekilmez saçmalıklarla doludur.” (s.24-25) 

Bunları hiçbir tenkide tabi tutmadığı gibi kendisi de aynı görüşlere katılarak şu ilavelerde bulunmaktadır.

“Kur’ân’daki tekrarlar yazılı bir metni okunamaz hâle getiren bir eksiklik, kusur ve ifade zaafıdır.” (s. 25)

“Kur’ân, Vahiy ve Nüzul” isimli eserinde de aynı manalı ifadeler defalarca dile getirilmiştir.
Dolayısıyla Mustafa Öztürk’ün bu hezeyanlarını yıllardır her platformda savunuyor, eserler veriyor, makaleler yazıyor, jürilere girip savunuyordu!

Artık bu noktalara nasıl gelindiğini oturup ciddi ciddi düşünmeyecek miyiz?.. Yıllardır çeşitli üniversitelerde tefsir derslerinde bu fikirleri nasıl savundu? Son dönemde çıkartıldığı belirtilen Kuramer’in akademisyenleri içerisinde yıllarca nasıl yer aldı? Mehmet Görmez, kendisini Külliye’de huzur derslerine başhoca olarak nasıl atadı. Böylece Marmara Üniversite geçiş yolunu mu açtı? Hezeyan ve iftira ile dolu kitapları, Kuramer’den nasıl basıldı?

Bu işlerin temeline inilmedikçe bugünkü ilahiyat programlarından hep bu şekilde Mustafa Öztürkler üreyecektir.

Biri gidecek, yüzü gelecektir...

Ali Köse gibiler de “FETÖ’nün biri gidip bini geliyor” diyerek asıl büyük fitne ve tehlikenin üzerini örteceklerdir.

Nitekim Kuramer’in başındaki Diyanet İşleri eski Başkanı Ali Bardakoğlu aynı hezeyanlara sahip değil midir?

Bunun için Bardakoğlu’nun yine Kuramer Yayınları’ndan çıkmış olan “İslam Işığında Müslümanlığımızla Yüzleşme” isimli kitabına bakmamız yeterli olacaktır. O, farklı yerlerde şöyle demektedir:

“Kur’ân-ı kerim bir metin değil, hitaptır; hitab-ı ilahidir. Mesela beklentilerimiz Kur’ân-ı kerimin diğer insan ürünü metinlere en kapsamlı bir metin, diğer düşünce manifestolarına ve kanunlarına karşı en ikna edici inanç ve kanunlar kitabı olması yönünde olabilir; ama öyle değildir.” (s.61)

“Kur’ân-ı kerim dinimizin, dinî bilgimizin ana kaynağıdır. Ama onu bir metin gibi göremeyiz. Süreç olarak görmemiz, diyalektik bir hitap olarak görmemiz gerekiyor. Bunu önemsediğim için üzerinde ısrarla durmak istedim.” (s.63)

Peki, Kur’ân-ı kerimi kim metinleştirdi? Buyurun Ali Bardakoğlu’nun akıl almaz hezeyanını görün:

“…İslam’ın üçüncü asrından itibaren hadisle sünnet eş anlamlı kılınmaya, hadisle sünnet aynîleştirilmeye başlandı. Kitap ve sünnet şeklindeki hikmetli kavramlaştırma, Kur’ân ve Hadis şeklindeki kavramlaştırmayla iki metne indirgendi. Sonuçta Kur’ân-ı kerim metinleştirildi. Peygamber efendimizin sünneti metinleştirildi ve karşımıza kategorik ve normatif metinler çıktı." (s.65)

Görüldüğü üzere Bardakoğlu ile Öztürk’ün fikirleri birbirleri ile tıpatıp aynıdır... 

Öztürk’ün, Kuramer’den ve İlahiyat Fakültesinden çıkarılmış olması bir mana ifade etmemektedir. İtikadımıza ve inancımıza vurulan bu ağır tahribat ne yazık ki devam ettirilmektedir...

Bilhassa Diyanet’in artık bu hususa acilen neşter vurması gerekmektedir diye düşünüyorum!
 
 
TEFEKKÜR
 
Esrâr-ı ulûma seni mahrem mi sanırsın
Ey bî-nazar açıldığı yok sana kitâbın
                                                     Nâbî

(İlimlerin sırlarına erdiğini mi sanırsın,
Ey basiretsiz, fikir yoksunu, açıldığı yok sana kitabın.)

Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil
4.12.2020

Mustafa Öztürk Hakkında

İstiyorlar ki inandığımız her şeye sövsünler, tahrif etsinler ama bizler sesimizi çıkarmayalım, sineye çekip bir kenarda oturalım.

Ses çıkardığımızda da ortalığı velveleye verip cazgırlıkla sesimizi kısmaya çalışıyorlar.

Onların işlediği her melanet özgürlük bizlerin insanî saikle melanetlerine karşı çıkışımız ise linç etmek oluyor!

İşte en son yaşadığımız vak’a. Bir ilahiyat profesörü Kur’an-ı Kerîm’den âyetler okuyup “Bu Allah dili olabilir mi? İnsani dil olamaz mı?” diyebiliyor. Üstelik bu profesör tefsir hocası ve tefsir yazmış!

Bu profesör daha önce de “Bazı zamanlar keşke Kur’an inmeseydi diyorum”, “Kur’anı’ı bir kenara bırakalım” gibi küfrünü açıkça beyan eden ifadeleri olmuştu.

“Küfrünü açıkça beyan eden ifadeler” demem âfâkî değil; elfâz-ı küfür bahsinin ilk derslerindendir Kur’an-ı Kerîm hakkında hangi beyanların insanı küfre götüreceği.

Âyet-i kerîmeler için “Bu Allah dili olabilir mi? İnsani dil olamaz mı?” diyebilen Mustafa Öztürk hakkında daha önce de yazmıştım. Sadece Öztürk değil ilahiyat fakültelerinin genelinde hakim olan İslâm’ın esaslarına yönelik, en basit ifadeyle şüphe uyandırıcı anlayışı eleştiren yazılar yazdım ve bu fakülteleri denetleyecek bir üst kurulun kurulması gerektiğini vurguladım.

İslâm’ın esaslarına yönelik ifsad söylemlerine tepki gelince “Bu benim düşünce özgürlüğüm” diyen ilahiyatçılar ne yazık ki benim düşünce özgürlüğüme saygı göstermediler. Mezkûr yazılarıma hakaretlerle mukabelede bulundular.

“Özgürce her şeyi tartışalım” diyen bu mâlûm ilahiyatçılar ne ilginçtir ki talebelerinden kendi görüşlerinden aykırı bir görüş duymak istemiyorlar. Allah’ı, Peygamberimizi, Kur’an-ı, sahabeleri tartışan ve tartıştıran mâlûm ilahiyatçılar kendi görüşlerinin tartışılmasında hiç hoşlanmıyorlar. Elllerindeki not kozunu çocuklara baskı unsuru olarak kullanıyorlar.

İlahiyatta okuyan gençlerle bir araya geldiğimde hep hocalarından yana şikayetleri dinliyorum. “Hocanın inandığı gibi derste konuşmaz, imtihanda yazmazsak dersten geçirmiyor, derste içimizden tövbe ede ede hocanın istediği şekilde konuşuyoruz” diyorlar.

Alın size özgür düşüncenin yuvası ilahiyat fakülteleri!

Bu fakültelerde okuyan talebeler fakültedeki öğretim üyesi sayısı kadar dini anlayışa sahipler; derse giren her hocayla itikadlar değişiyor!..

Gömlek değiştirir gibi itikad değiştirmekten yorulan çocuklar dinden de yoruluyorlar.

Eh nasıl olsa bir hocası “Kur’an Allah’ın kelamı değil” diyor, diğer hocası da “Peygamber’den rivayet edilen sözler uydurmadır dinde esas kabul edilmez” diyor, bu durumda haliyle talebe de “Mâdem Kur’an Allah’ın kelamı değil Peygamber’in kelamı, Peygamber’den geldiği iddia edilen sözler de uydurma ve itibar edilmeyeceğine göre ortada İslâm dini diye bir şey kalmıyor” diyerek…

Mustafa Öztürk ve gibilerinin İslâm’ın esaslarına yönelik şüphe uyandıran, tahrif eden beyanlarını ilahiyat fakültelerinde “İslâm’ı öğretiyorum” diye talebelere anlatmalarına gösterilen tepki linç değil haklı bir tepkidir.

İlahiyatçıların bu halka bir açıklama yapma borçları vardır. Çocuklarını İslâm’ı daha iyi öğrensin diye ilahiyat fakültelerine gönderen halkımıza ilahiyatçılar cesurca çıkıp, “Biz burada İslâm dinini öğretmiyoruz. Biz burada çocuklarınızın aklına İslâm hakkında şüpheler sokuyoruz. Zaten bu fakülteler İslâm münekkidleri yetiştirmek için kuruldu” desinler. Halkımız da bilsin okul bitince çocuklarının ne olacağını!

Bir de kendileri gibi düşünmeyen hocalar azgın Kemalistler tarafından linç edilirken onlara erketelik yapanların “Beni linç ediyorlar” diye yakınma hakkı yok!

Yakup KÖSE, 4 Aralık 2020 Cuma, Star Gazetesi

Yazıların Kaynakları

Bu sayfadaki yazılar genel olarak şu iki kategoriden birine girmektedir:
1. Gazete, dergi veya kitaplardan alınmış kısımlar veya makaleler. Bunların yazarları ve hangi kaynaktan alındığı açıkca belirtilmiştir. İstifadeli olduğunu ve mühim bilgiler ihtiva ettiğini düşündüğüm yazıları -muhtevalarını değiştirmeden- buraya aldım. Bu tür yazılarda ifade edilen görüşler yazarlarına aittir.
2. Kendi araştırmalarıma dayanan, çeşitli kitaplardan ve makalelerden istifade edilerek derlenmiş yazılar. İstifade edilen kaynaklar listelendikten sonra genellikle "Hazırlayan: Murat Yazıcı" ifadesi yazının sonuna eklenmiştir.
Bu sayfadaki yazıların mühim bir kısmını çeşitli forumlarda yayınlamıştım. Bu tür yazılarımı düzeltmeler ve ilaveler yaparak burada toparladım. Gerektiğinde eski yazılara yeni belge ve bilgiler ekliyorum.
Not: Sayfanın sol üst köşesindeki rakam, 3 Ocak 2009'dan bu yana bu sayfanın kaç kere görüntülendiğini göstermektedir. Bu rakama blog yöneticisinin girişleri dahil değildir.

Yazıların Kullanım ve Dağıtımı Hakkında

Bu sayfadaki yazıları kopyalayabilir ve kullanabilirsiniz. Buradaki herhangi bir yazıyı başka bir sitede yayınlarsanız, bu sayfaya ( http://muratyazici.blogspot.com/ ) bağlantı vermenizi rica ederim. Zamanla ilave başlıklar eklemenin yanı sıra, mevcut başlıklara da yeni belgeler eklemeyi planlıyorum. Bu sayfaya bağlantı verildiği takdirde, her okuyucu ilgilendiği yazının en yeni haline ulaşma imkânına sahip olacaktır.