

"Ey yardım isteyenlere yardım eden ve ey muzdar [çaresiz, ihtiyaç halinde] kalmış olanlara cevab veren... Ey erhamer-râhimîn ve ey günahkârları bağışlayan! Habibin Mustafa ve Peygamberin Müctebâ hürmetine (salevatların en üstünü, tazimlerin en kâmili onun üzerine olsun) ve bütün Nebiler ve Mürseller, melâikei mukarrebîn hürmetine (hepsine salât ve selâm olsun) ve Habibinin Eshabı hürmetine (onlar ki önce geçenlerdir, bizden önce iman etmişlerdir, Sen onlardan râzı oldun, onlar da Senden râzıdır) ve onlara ihsan ile tabi olanlar hürmetine (hepsine rahmet ve gufran olsun), bize rahmet et, bizler mücrimleriz, günâhlarımızı ve hatalarımızı itiraf ediyoruz. Bizim günâhlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört ve bizi ebrâr [iyi, salih kimseler] ile beraber öldür. Sen Rahîmsin, Gaffarsın, günâhkâr kullarının ayıplarını örtersin. Amin. Amin. Ey erhamer-râhimîn ve ey ekremel-ekremîn."
Kaynaklar:
1. İmam-ı Birgivî rahimehullah (vefatı m.1573), Tarikat-i Muhammediyye, Demir Kitabevi, 4. baskı, s. 274.
2. Muhammed Hâdimî rahimehullah (vefatı m. 1762), Berika, Kahraman Yayınları, c. 4, s. 236-237.
İlave (4.04.2025): Türkçe Müslümana Nasihat kitabında Hadika'dan tercüme edilerek şu bilgiler verilmiştir:
İmâm-ı Birgivî “rahmetullahi aleyh” düâ ederken, (Ey
yardımcıların en iyisi! Ey ümmîdsizlerin sığınağı! Yâ Erhamerrâhimîn! Ey
günâhları örten merhameti bol Allahım! Habîbin, sevgili Peygamberin hurmeti
için ve bütün Peygamberlerin ve Meleklerin ve Peygamberinin Eshâbının ve
Tâbi’înin hurmetleri için, günâhı çok olan bizlere acı! Suçlarımızı afv eyle!)
derdi. Allahü teâlâya, Peygamberi “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” ve Onun
Eshâbı “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” ve Tâbi’înin hurmeti için düâ etmek, düânın
kabûl olması için bunları vesîle etmek câizdir, meşrû’dur. Onların şefâ’atini
istemek olup, Ehl-i sünnet âlimleri “rahime-hümullahü teâlâ” câiz olduğunu
bildirmişdir. Mu’tezile, buna inanmadı. Vesîle ederek yapılan düâ, o Velînin
kerâmeti olarak kabûl olur. Bu da, öldükden sonra da, kerâmetin bulunduğunu
göstermekdedir. Bid’at ehli olan sapıklar, buna inanmıyor.
İmâm-ı Münâvî “rahmetullahi aleyh” (Câmi’ussagîr)i
açıklarken buyuruyor ki, (İmâm-ı Sübkî “rahmetullahi aleyh” düâ ederken,
Resûlullahı “sallallahü aleyhi ve sellem” vesîle yapmak, onu şefî yapmak, ondan
yardım istemek güzel olur. Selef-i sâlihînden ve sonra gelen âlimlerden hiç
kimse “rahime-hümullahü teâlâ” buna karşı çıkmadı. Yalnız ibni Teymiyye bunu
inkâr ederek, doğru yoldan ayrıldı. Kendinden önce gelenlerden, kimsenin
söylemediği bir yola sapdı. Ehl-i islâm arasında sapıklığı ile nâm aldı
buyurdu). Âlimlerimiz “rahime-hümullahü teâlâ”, Resûlullaha “sallallahü aleyhi
ve sellem” mahsûs olan üstünlükleri bildirirken, düâ ederken Resûlullahı
“sallallahü aleyhi ve sellem” vâsıta kılmak câiz olur. Başkalarını vâsıta etmek
böyle değildir dediler. Fekat, imâm-ı Kuşeyrî “rahmetullahi aleyh” diyor ki,
(Ma’rûf-i Kerhî “rahmetullahi aleyh” talebesine, düâ ederken beni vâsıta
ediniz! Ben, Allahü teâlâ ile aranızda vâsıtayım demişdir. Çünki Evliyâ
“rahime-hümullahü teâlâ” Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem”
vârisleridir. Vâris olan, vârisi olduğu zâtın bütün üstünlüklerine
kavuşur).
Murat Yazıcı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder