Malum olduğu üzere Mevdudi 1933’de çıkarmış olduğu ‘Tercüman Kur’an’ adlı dergide hayatından şöyle bahseder:
‘1916 ve 1921 seneleri arasında avukat olan babam felce uğrayıp hasta yatmasından dolayı son derece belaya giriftar oldum; fakir düştüm; tahsilimin ikmalinden geri kaldım. Bundan böyle diyar diyar dolaşmaya mecbur oldum. Böyle belalardan bir an önce kurtulmak çaresini aramaya başladım. Nihayet Hinddeki ulemadan müteşekkil bir cemaat tarafından yayınlanan ‘Cemiyet’ adlı dergide çalışmaya başladım. Hakikaten bende yazı yazma kabiliyeti, üstün zeka vardı. Fakat benim arzum bu olmadığı için, edebiyat, mantık, hadis ilimleri okumak isterdim. Bu gaye ile o çalışmayı bıraktım ve Haydarabad’a döndüm. Ne faydaki maişet derdi peşimi bırakmadı. Bilmecburiye te’lif ve tasnif ile meşgul oldum. Zira fıtratımda konuşkanlık, fesahat, aşırı zeka ve edebi bir uslub vardı. Bu fıtri olan melekemi, fiile geçirmeye çalışırken, sayın muhterem! Yazar Niyazi Fetahporî ile tanıştım. Kendisi kuvvetli bir yazardı. Sohbetiyle şerefyap olduğum zamanda içimdeki yazarlık melekesi fiile geçti. İşte Fetahpori sayesinde ‘Tercüman Kur’an’ adlı dergimi çıkarıp neşretmeye muvaffak oldum. (Mevlana Mevdudi s.2,3 Müellifi Es’ad Geylani)
Görülüyor ki, Mevdudi gençliğinde ilmini Pakistanlı meşhur Fetahpori’den almıştır. Bu adam tahminimce 1921, 22 civarında yazarlık yapardı. Yazılarında cennet ve cehennem ile alay eder… Ve nihayet İslam dininden rücu ettiğini kendisi söylüyor. İşte bu mürted Fetahpori’nin Mevdudi’ye emdirdiği ilim sütü, Mevdudi’nin kalbini bozmuş; kalemini kaydırmıştır.
Medar’i teessüf şu ki, Pakistan’dan meşhur ulemadan Muhammed Manzur Nu’mani, Şeyh Hasen Nedvi, Şeyh Emin Ahsen İslahi ve Şeyh Mes’ud Alim adlı dört din adamıyla Mevdudi birleşiyor; Şeyh Muhammed Manzur Nu’mani, Mevdudi’yi derginin idarecileri arasına getiriyor ve şayanı takdirle övüyor. Mevdudi bu vesile ile taraftarlarını çoğaltıyor; birçoklarını iğfal ediyor. Hasılı ‘Buthangot’ şehrinde ‘Cemaat-i İslami’ yani İslam cemaati adıyla bir parti açıyor. Bu cemaat tarafından, gerek dergisindeki bu yazıları ve gerekse yazdığı eserleri neşrolunuyor. Urduca dilinde kalemi çok kuvvetli, seyyal, sözleri cazibeli olduğundan, gençler onun fikirlerine kapılıyor. Artık gençlerin dimağlarında, Arabi ilminde çok zayıf, Urduca dilinde Allame Mevdudi büyüyor. Bu dört alimden ayrı bir fikir, yeni yeni deyimler ve terimleri ortaya koyarken, onu takdim ve takdir eden Şeyh Munazir Ahsen Geylani başta olmak üzere, tarihçi Seyyid Süleyman Nedvi, Profesör Abdulmecid Deryabadi ile birlikte meşhur Pakistan uleması ikinci bir kez onu takdim ve takdir ediyorlar; eserlerini Arabca’ya çeviriyorlar. Mısır’daki Ezher Üniversitesine gönderiyorlar. Mısır’da genç alimlerin birçoğu, fikrine kapılıyor. Derken Mısır’da birçoklarının idamına sebep oluyor… 1964’de dergisi Pakistan’da kapatıldı. (Mevlana Mevdudi s.13,14 ve El-Üstaz Mevdudi c.1 s.9,10) Aynı tarihte İhya-i Hareket-i İslam adlı eserini çıkarıyor. –ki Necib Fazıl imha-i hareket diyor- Eserinde ashab-ı kirama varıncaya kadar birçok müctehid ve ulemaya dil uzatıyor… Dün onu takdir ve takdim eden Şeyh Munazir Ahsen Geylani, bugün Mevdudi’nin pervasızlığını görür ve ilk kez olarak ‘Sıdk-ı Cedid’ adlı dergide ‘Nuzad Hariciy’ yani yeni harici başlıklı makalesinde; Mevdudi’nin Hariciye mezhebinin ihyası olduğuna dair reddiye yazar ve şöyle der:
‘Ben Mevdudi’nin hakkındaki evvelden yazdığım makalelerimden, sözlerimden tevbe ediyorum, rücu ettim. Öyle sanıyorum ki, Mevdüdi Hariciye mezhebini yeniden memleketimizde ihya ediyor. (Sıdkı Cedid 21 January 1946)
Akabinde aynı derginin sahibi Profesör Abdulmecid Deryabadi, arkasından Seyyid Süleyman Nedvi ve 1965 civarında ‘Diyobed’ ilahiyatının hadis şeyhi Seyyid Hüseyin Ahmed Medeni; Mevdudi’nin aleyhine reddiyeler yazıyorlar. ( Mevlana Mevdudi s.7,9,11)
İhya-i Hareket-i İslam adlı eser, 1963 veya 64’de Türkçe’ye çevriliyor. Bu sefer Türk gençlerinin beyinlerini yıkamaya başlıyor. İşte o zamanda, rahmetli Necib Fazıl, ‘Doğru Yolun Sapık Kolları’ adlı eserinde, bu eserin neşrinin aleyhinde bulunuyor. ‘İslamda İhya Hareketleri eserinin müellifi Mevdudi, Vahabi’dir’ diyor. Elbette maksadı Türk gençlerini Mevdudi’nin fikrinden sakındırmaktı. (Doğru Yolun Sapık Kolları s.153) Ne faydaki bunca ulemanın ve özellikle Necib Fazıl’ın sesi duyulmuyor. Halihazırda da Türkiye’de Müslümanların birçok mecmualarında Mevdudi’nin eserlerinin reklamını görüyoruz. Biri: Asrın müceddidi, öbürü, asrın imamı, diğeri, asrın rehberi vesair başlıklar altında eserlerini takdim ve takdir ediyorlar. Talebesi Mes’ud Alim Nedvi ve talebeleri, Mevdudi’nin eserlerini Urduca’dan Arabca’ya cevirip neşrettikleri gibi Türk yazarlardan bir kısmı da Arabca veya Urduca’dan Türkçe’ye çeviriyorlar. Kanaatimce bunlar dini ilimlerde kemal bulmayan yazarlardır. Meydanı boş buluyorlar ve Mevdudi’nin eserlerini Türkçe’ye çeviriyorlar.
‘El-İnsafu Nısfuddin-Tirmizi’nin şarihlerinden Şeyh Yusuf Benuri, Mevdudi’nin reddiyesini ‘El Üstaz Mevdudi’ adıyla neşrettiyse de onun da sesi duyulmadı.Muşarun ileyh şöyle der: Onun cemaatinden ilimle tanınmış 'Süvat'a bağlı Benir kasabası ahalisinden müfti Muhammed Yusuf da bana yazdığı mektupta: 'Beyyinat' dergisinde yazdığım 'Kur'an enbiyanın Allah'a karşı isyan ettikleri ve günah işledikleri haberleriyle dopdoludur' makalemi reddederek enbiyanın masum olmalarını iddia ediyorsun, diyor. İnna lillah... Bundan anlaşılıyor ki, Mevdudi'nin cemaatinin hepsinin itikadlarında, peygamberler asi ve günahkardırlar. Bu da reis ve emirlerinden miras aldıklarındandır. ( El Üstaz Mevdudi c.1 s.23)
Şeyh Yusuf, sayfanın devamında diyor ki:
' Mevdudi şöyle der: Dinin esasları ikidir:a- Değişmeyi kabul etmeyen esaslardır; tevhid ve risalet meselesi gibi. b- Maslahata mebni, değişmeyi kabul edendir; ameli hikmet gibi. (Bunun örneğini göstererek) Mesela:Ey insanlar; Bizi sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve tanışasınız diye sizi şu'be şu'be, kabile kabile kıldık. Şüphesiz Allah Nezdinde sizin en şerefliniz, takvaca en ileri olanınızdır. ( Hucurat 13) Ayetinin emriyle Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem iman etti ve bütün ırkların eşitliğini ilan etti. Hatta birçok köle ve azadlıları işlerinde işbaşına getirdi. Lakin çok zaman aradan geçmeden, devletini kurarken hakimiyetin fırsatını ele geçirmeye yaklaşınca, bu ayetin emriyle amel etmeyi bıraktı ve hükmünü değiştirdi. Dedi ki: İmam (halife)lar Kureyş'tendir. Nitekim muhterem üstaz Muhammed Eşref de 21 january 1958'de El Münir dergisinde bunu yazmıştı. ( El Üstaz Mevdudi c.1 s.24)
Mevdudi'nin dalaletine bakın... Hikmet-i ameliyye deyimini ihdas ederek, dinin hükümlerinin bir kısmının değişebileceğini söylüyor. ( El Üstaz Mevdudi c.1 s.24)
Anlaşılıyor ki Mevdudi, nübüvvet makamını idraktan aciz bir akılcıdır. Haricilerden ayrılan bir harici... Ümmetin ittifakıyla enbiyanın bir sıfatı da ismettir. Yani nübüvvetten önce de sonra da şirk, küfür ve isyandan pak olmalarıdır. İşte Mevdudi buna inanmıyor. Şimdi 'Kur'an Kih Çar Bünyad İstilahin' yani 'Kur'an'a Göre Dört Terim' risalesini açıyoruz; ne bakalım mukaddimesinde şöyle der:
'Allah, Rabb, ibadet ve din kelimelerinin manalarını bilmeyen, Kur'an'ın manasını bilemez... Tefsir erbabı bu dört kelimenin manasını bilemediler. Dolayısıyla ümmet, dini meselelerin dörtte üçünü kaybettiler= ihmal ettiler ve binaenaleyh itikad ve amellerinin bozukluğunu görürsün. (Kur'an Kih Çar Bünyad İstilahin s.10,12)
Şeyh Yusuf diyor ki: 'Görülüyor ki Mevdudi önceden ulemanın yazmış oldukları tefsirleri kifayetsiz görüyor ve onlara dil uzatıyor. Onun bunca ulema hakkında ve özellikle nübüvvet hakkındaki hataları afuv edilecek yani hoş görülecek iş değildir. Bu da onun sapıklığının alametidir. ( El Üstaz Mevdudi c.1 s.18)
Mevdudi, risalesinin 156. sayfasında da şöyle diyor:
'Yirmiüç sene zarfında Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'in nübüvvet farizasını eda etmekte yapmış olduğu noksanlık ve taksiratından dolayı, En Nasr suresinin son ayetinde Allah teala Ona istiğfar etmesini emretti.'
Tefhim-il Kur'an'ı açıyoruz. Baskı 3 c.2 s.57'de diyor ki:
'Masumluk sıfatı, peygamberlerden ayrılmaz bir sıfat değildir. Allah teala, onlardan bu özelliği kaldırdığı zaman, sair beşerden farkları olmaz ve nitekim bazı zamanlarda Allah teala, onlara isyan işletir ki, insanlar onların ilah olmadıklarını ve beşer olduklarını görsünler, bilsinler. Binaenaleyh bu onların hakkında Allah'ın i'lanıdır.
Resail-ul Beyan adlı eserini açıyoruz. 1362 tarihli üçüncü baskısının 55, 57. sayfalarında şöyle der:
Peygamber zamanından şimdiye kadar 1350 sene geçti. Halen deccal meccal diye birşey yoktur. Anlaşılıyor ki, deccal hakkında Peygamber'den sadır olan tüm hadisler, Onun görüş ve kıyaslarına mebnidir. Hakikaten kendisi de deccal hakkında şüphede idi. Dolayısıyla bir sefer Horosan'dan; bir keresinde Esfehan'dan, başka bir keresinde de Şam ve Irak arasından çıkacağını söyledi. Hatta bir defa da İbnu Seyyad'ın deccal olacağını zannetti. Nihayet deccal hadisini nakleden, hristiyan rahibi olan, Temimi Dari'dir.
Şeyh Yusuf diyor ki: Deccalın hakkındaki hadisler, tevatürle naklolunmaktadır; inkarı küfürdür. Bilhusus Temimi Dari'nin hadisini İmam Müslim dahi rivayet ediyor.
Yine Tefhim-il Kur'an'dan, El En'am suresi 76.ayetin tefsirine bakıyoruz, diyor ki:
İbrahim aleyhisselam, önce müşrik, zifir inkarda idi. Sonra tevhide döndü; Rabb'ini aradı, buldu... (Yunus suresinin 98.ayetinin tefsirinde de) Yunus kavminin azabının kaldırılmasının hikmeti şu idi: Yunus'un nübüvvet farizasında yapmış olduğu noksanlık ve taksiratı ve tebliğdeki kusuru sebebiyle, kavminin aleyhinde hüccet tamamlanmadı; dolayısıyla azab kalktı... Sonraki satırları almaktan haya ediyorum.
Medar-ı teessüf şu ki: Seyyid Kutub da tefsirini yazarken onun fikrine kapılıyor ve doğru itikaddan sapıyor. O da Fi zilal-il Kur'an'da El En'am suresinin tefsirinde şöyle der: Bu ayet bize İbrahim'in nefsini tasvir eder. Gerçekte şek ve şüphe, İbrahim'in nefsine hucüm etmişti. -Hatta ve hatta babası ve kavmi putlara taptıklarından kendisi de zifir inkara girmişti.- (Fi zilal c.3 s.292)
Sonraki sayfalarda da sık sık: 'İbrahim Rabb'ini aradı... Buldu... Dalalette olduğunu hissetti... ' der. O da Mevdudi gibi: İbrahim önce müşrik, sonra tevhidcidir' der. Halbuki bu görüş maalesef Yahudilerin görüşüdür; müslümanların itikadı değildir. Bunun üzerine İbni Kesir ve müfessirler uzun uzun münakaşalar açmışlardır. ...
Hasılı Kelam, Seyyid Kutub takriben otuzüç yerde, Mevdudi ise -Şeyh Yusuf'un beyanına göre- doksan yerde ümmetin müctehidine ve ulemasına muhalefet etmektedirler.
Not: 'İbrahim aleyhisselam, İsa aleyhisselam'dan büyüktür. Nasıl oluyor, İsa aleyhisselam beşikte Allah Teala'nın Uluhiyetini ve Rububiyetini ilan eder; İbrahim aleyhisselam, üç yaşında, başka bir rivayette yedi yaşında iken şirke girmiş olur!? Gerçek şu ki, İbrahim aleyhisselam, o yaşta iken kavmine muhalefet ederek, tevhidin delillerini ortaya koymuştur. Ümmetin ittifakıyla, Peygamberlerin hepsi küfür ve şirkten beridirler. Bu hususta hadis, tefsir, fıkıh ve kelam ulemasının arasında asla ihtilaf yoktur.'
Üstaz İsmail Çetin
Not: Bu yazıdan bizi haberdar eden İsmail Arslan'a teşekkür ederiz. Yazıda bahsedilen "Doğru Yolun Sapık Kolları" isimli eserde şunlar yazılıdır:
Evvela Mevdudi:
«İslamda İhya Hareketleri» isimli eseriyle İslam'da imha hareketinin temsilcilerinden biri... Çağdaşımız... İşi gücü, Sünnet Ehli büyüklerine çatmak... Gördüğü sert tepki üzerine eserinin ikinci baskısında birtakım yumuşama alametleri göstermeye çalıştıysa da, çürük madeni hep aynı... Gerisi cila... Cemalettin ve Abduh'a hayran... İbn-i Teymiyye'ye ise kara sevdalı...
İslam onca bir felsefedir ve nice şer'i ölçüler bu bakımdan muhakeme edilerek değiştirilebilir. Çorap üstüne mesh etmenin cevazını iddia ettiği gibi...
Aynca mezheplerin birleştirilmesi fikrini müdafaa ve dört hak mezhebi birbirine karşı mücadele ve garaz halinde gösterme...
«Sana nasıl geliyorsa öyledir!» hesabı, her zaman ve her türlü içtihada yer verme, ve ortalığı kargaşalığa verdiklerini iddia ettiği Sünnet Ehli alimlerini kötüleme...
Mevdudi sade fikirde kalmadı; aksiyona da girişti. Hind Müslümanlarının milli hareketlerinde önderlik sevdasına düştü. Hapse girip çıktı. İlk eseri «İslam'da Cihad» ihtilalci fikri telkin etmesi bakımından Mısır'da, kendisine telkin zemini buldu ve bazı kimselerin idam edilmelerine yol açtı. 1953'de Kaadiyanlik meselesine el attı, yine tutuldu ve 2 yıl 2 ay hapse mahkum edildi. Sapık fikirlerin sapık ihtilalcisi olarak 1964'de yine hapsi boyladı; bu defa da İslam Cemaati Derneğinin kapatılmasına sebep oldu. Derken Vehhabilik dünyasına kapılandı; Medine'deki Vehhabi Üniversitesi İstişare Heyetine aza seçildi. Orada da dikiş tutturamadı ve Vehhabilere bile giran gelen fikirleri yüzünden muhakeme altına alındı.
Necip Fazıl Kısakürek, Doğru Yolun Sapık Kolları, Büyük Doğu Yayınları, 4. Basım, Mart 1990, s.153.
1 yorum:
Selamun aleykum
Hizmetlerinizde muvaffakiyet niyaz ederim. Allah yar olsun, ecriniz daim olsun. Amin.
Yorum Gönder