"Hapsedilmesinin sebebi bazı muarızların haset ederek hakkında iftira ile onu yöneticilere şikayet etmeleri ve insanların câhil tabakasını onun aleyhine kışkırtmalarıdır. İbn Teymiyye'nin Allahu Teâlâ'nın sıfatlarını layıkıyla ispat etmesi karşısında âciz kalanlar onun mücessime olduğunu iddia etmişlerdir."
Bu ifadelerin ne kadar cahilce olduğunu görmek için blogumda mevcut vesika ve makaleleri gözden geçirmek yeterli olacaktır. Aşağıda vereceğim birkaç misal ışığında, "İbn Teymiyye'nin Allahu Teâlâ'nın sıfatlarını layıkıyla ispat etmesi" nasıl oluyormuş, bu siteyi hazırlayanlara soralım. Meselâ, İbni Teymiyye diyor ki:
ولو قد شاء لاستقر على ظهر بعوضة فاستقلت به بقدرته ولطف ربوبيته
"Şâyet dilese elbette bir sineğin sırtına oturur ve kudretiyle ve Rablığının lütfuyla o sinek onu yüklenir ve taşırdı." (Beyan Telbis el-Cehmiyye, 1/568.)
"Allah sübhânehû ve teâlâ hakkındaki sözü işte budur. Sanki, ma'bûdunun sineğin sırtına oturması olmuş bitmiş ve kabûl görmüş bir iş de bununla, Allahü teâlânın, sineğin sırtından daha geniş olan Arşın üzerinde karar kılmasına delîl ileri sürüyor! Allah celle celâlühû bundan çok büyük bir yücelik ile yücedir. Bu Siczî’den, Harrânlı’dan [İbni Teymiyye'den] ve bu ikisinin yandaşlarından evvel, insanlardan, böylesi boş ve akılsızca bir söz söyleyen bir kimseyi bilmiyorum. (Allah celle celâlühû’nun) dileme(si)nin muhâle tealluk etmeyeceğini kim bilmez?!.. Bu, “dilerse, elbette yer, içer, evlenir, kendi gibisini yaratır” ve başka imkânı olmayan şeylerin söylenmesi gibidir. Allah celle celâlühû bunların hepsinden yücedir....Bu öyle bir cinnet getirmektir ki, üzerinde hiçbir cinnet getirmek yoktur. Allah, şunların (O’nu) vasfettiklerinden çok büyüktür. Kahrolsun kendisi için sineğin taşıdığı bir ma’bûd tasavvur eden. Onun gibisi, muhâtab alınmaktan düşen birisi olur." (Makâlatü’l-Kevserî)
Yine İbni Teymiyye diyor ki:
قال ابو سعيد والله تعالى له حد لا يعلمه احد غيره ولا يجوز لأحد ان يتوهم لحده غاية في نفسه ولكن نؤمن بالحد ونكل علم ذلك الى الله ولمكانه ايضا حد وهو على عرشه فوق سمواتة فهذان حدان اثنان
Der'u Te'ârudi'l-Akl ve'n-Nakl, 2/57
“Allahü teâlâya bir had (ölçü) olup, ondan başkası miktarını bilmiyor. Haddinin sonu tasavvur edilmesi hiçbir kimseye caiz değildir. Ama haddi olduğuna inanacak ve hakkındaki bilgiyi Allahü teâlâya havale edecektir. Allah'ın mekanı için de had vardır. Allah Arş'ının üzerinde, göklerin üstündedir. İşte bu iki durum, O'nun iki haddidir (sınırıdır).”
İbn Teymiyye'nin bu sözleri hakkında derim ki: "Allah için had vardır, mekanı için de bir had vardır?" dediği bu iki sözünde, Rabbi için cisim isnad ettiğinde, acaba akıllı kimse tereddüt eder mi? Allahü teâlâ ve tekaddes onun dediği bu yalanından uzaktır. Yine akıllı kimse, İbn Teymiyye'nin, "Onun bir haddi olup kendisinden başka kimse bilmez", kavlinden taa "Onun mekanı için de bir had vardır" kavline kadar dediği bu tabirinin arasında hata ve çelişki olduğunda tereddüt eder mi? Bu söz, "Allah'ın cismi vardır, ondan başka hiç kimse cismini bilmiyor" tabirinin benzeridir. Allah'a had isbatlamak, O'na mekan olduğunu söylemek, ancak şeytandan gelebilecek bir kuruntudan başka bir şey değildir. Allah'ın Kitabı, Peygamberinin sünneti, salih selef ile bütün Müslümanlar, İbn Teymiyye'nin bu hezeyanından uzaktırlar. Allahü teâlânın miktarı için (onun dediğine göre) bir had vardır ve mekânı olan Arş için de, bir had olunca, kendisi Arş'ın üzerindedir. Yalnız dört parmak kadar üzerinde kıyamet günü Muhammed sallallahü teâlâ aleyhi ve sellemi oturtacak bir yer boşluğu bırakır demiş ve Teymiyyeci hocalar da Kur'an-ı Kerim'in bir ayet-i celilesinde geçen Makam-ı Mahmud'un bundan ibaret olduğuna itikad ediyorlar, denilince, Allah'ın haddini O'ndan başka kimse bilmez diye nasıl iddia ediyor? Allah alt taraftan Arş'ın sathına temas ediyormuş ve kendisi dört parmak kadar Arş'tan küçükmüş! Allah'ın sağ ve sol yanları olduğunu iddia ediyorlar. Allahü teâlâya olan haddinden ancak yukarı cihetini bilmemişler ki, işte İbn Teymiyye'nin Allahü teâlâdan başka hiç kimse onu bilmez dediği had budur. Dillerin hata söylemesinden, kalblerin yanlış düşünmesinden Allah'a sığınıyoruz." (Bera'atü'l-Eş'ariyyin, Bedir Yayınevi, 1994; s.449-452)
Nitekim İbni Teymiyye diyor ki:
قال ابن تيمية في مجموع الفتاوى – (4 / 374) فَقَدْ حَدَثَ الْعُلَمَاءُ الْمَرْضِيُّونَ وَأَوْلِيَاؤُهُ الْمَقْبُولُونَ : أَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يُجْلِسُهُ رَبُّهُ عَلَى الْعَرْشِ مَعَهُ .
"... âlimlerden ve makbul evliyâdan rivayet edilmiştir ki, Muhammed aleyhisselam Rabbinin Arşında Rabbinin yanında oturtulacaktır." (Mecmu'ul-Fetava, 4/374)
"... âlimlerden ve makbul evliyâdan rivayet edilmiştir ki, Muhammed aleyhisselam Rabbinin Arşında Rabbinin yanında oturtulacaktır." (Mecmu'ul-Fetava, 4/374)
Ebu Hamid bin Merzuk rahimehullah der ki:
"Akıllı kimse, Makam-ı Mahmud'u bu hezeyanla tefsir eden kimsenin, onu şefaatle tefsir eden Resulullah sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem ile mücadeleye kalkışan ve mü'minlerin yolunu takip etmeyen bir bid'atçı olduğunda tereddüt eder mi? Ve akıllı kimse İbni Kayyım'ın [ve hocası İbni Teymiyye'nin] yaydığı bu tecsim inancının batıllığında şüphe eder mi? Yine akıllı kimse, Peygamberin aleyhisselam Allahü teâlâ ile birlikte Arş üzerinde otururken O'na ortak olduğu konusunun korkunç bir iftira olduğunda tereddüt eder mi? Dilin sapıtmasından, kalbin bozulmasından Allahü teâlâya sığınıyoruz." (Bera'atü'l-Eş'ariyyin, s. 634)
Büyük Ehl-i sünnet âlimi İmam Ebû C'afer et-Tahâvî'nin (vefatı m.933) rahimehullah yazdığı ve Hanefî mezhebinin üç büyük imamının itikadî çizgisini yansıtan "Akîde"de şöyle denmektedir:
"Akıllı kimse, Makam-ı Mahmud'u bu hezeyanla tefsir eden kimsenin, onu şefaatle tefsir eden Resulullah sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem ile mücadeleye kalkışan ve mü'minlerin yolunu takip etmeyen bir bid'atçı olduğunda tereddüt eder mi? Ve akıllı kimse İbni Kayyım'ın [ve hocası İbni Teymiyye'nin] yaydığı bu tecsim inancının batıllığında şüphe eder mi? Yine akıllı kimse, Peygamberin aleyhisselam Allahü teâlâ ile birlikte Arş üzerinde otururken O'na ortak olduğu konusunun korkunç bir iftira olduğunda tereddüt eder mi? Dilin sapıtmasından, kalbin bozulmasından Allahü teâlâya sığınıyoruz." (Bera'atü'l-Eş'ariyyin, s. 634)
Büyük Ehl-i sünnet âlimi İmam Ebû C'afer et-Tahâvî'nin (vefatı m.933) rahimehullah yazdığı ve Hanefî mezhebinin üç büyük imamının itikadî çizgisini yansıtan "Akîde"de şöyle denmektedir:
هذا ذكر بيان عقيدة أهل السنة والجماعة…. ومن وصف الله بمعنى من معاني البشر فقد كفر…. وتعالى الله عن الحدود والغايات والأركان والأعضاء والأدوات…. لا تحويه الجهات الست كسائر المبتدعات…. ولا نخوض في الله
"Bu Ehl-i sünnet vel cemaat akaidinin zikrinin beyanıdır... Kim Allahü teâlâyı beşer sıfatlarından biriyle vasıflandırırsa muhakkak kâfir olur... Allah, varlığı için birtakım sınır ve son noktalar bulunmasından, erkân, aza ve edevattan yüce ve beridir. Mahlukatı ihata eden altı yön O'nu ihata edemez...Allah'ın zatı hakkında derine dalıp düşünmeyiz/konuşmayız."
Molla Aliyyülkârî Mirkat-ul-Mefatih'de (1892 baskısı, 2:137 = 1994 baskısı, 3:300) der ki:
"Seleften bir cemaatın tamamı ve ayrıca daha sonra gelen âlimler de dediler ki: Allahü teâlânın belli bir fizikî yönde olduğuna inanan kâfirdir. Bunu açıkça ifade eden el-Irakî, Ebu Hanife'nin, Malik'in, Şafiî'nin, Eşarî'nin ve [İbni] Bakıllanî'nin ortak görüşünün bu olduğunu söylemiştir."
Aliyyülkârî bu fetvayı Fıkh-ı Ekber Şerhi'nde (1984 İlmiyye baskısı, s. 57) ve Şerhi Aynul İlim'de (1989 baskısı, 1:34) tekrar etmiştir.
Murat Yazıcı