Ehl-i Sünnet Müdafaası

Ehl-i Sünnet Müdafaası

Bu sayfayı hazırlamaktaki maksadım "Ehl-i sünnetin müdafaası" için bir bilgi ve belge bankası meydana getirmektir. Faydalı olacağı ümidi ile başladım. Allahü teâlâ hâlis niyet, hayırlı netice ve muvaffakıyet nasib etsin. Bu sayfayı ziyaret eden kardeşlerimden hayır dualarını istirham ederim. (Daha fazla bilgi için sayfanın altına bakınız.)

13 Eylül 2009 Pazar

Seyyid Kutub'un İsa aleyhisselam Hakkındaki Karışık Sözleri

İmam-ı A'zam Ebû Hanife rahimehullah buyuruyor ki:

"Deccal'in, Ye'cüc ve Me'cüc'ün ortaya çıkması, güneşin batıdan doğması, Hz. İsa'nın gökten inmesi ve sahih haberlerde bildirilen kıyamet alâmetlerinin hepsi de haktır."

Ehl-i sünnet âlimleri, İsa aleyhisselamın ölmediğini, diri olarak göğe kaldırıldığını yazmışlardır. Nitekim, Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki (Nisa 157-158):

(Allah’ın resulü Meryem oğlu İsa’yı öldürdük dedikleri için Yahudileri lanetledik. Hâlbuki onlar İsa’yı öldürmediler, asmadılar da. Öldürülen kimse kendilerine İsa gibi gösterildi. Onun hakkında ihtilafa düşenler tam bir kararsızlık içindedir. Bu konuda zandan başka hiçbir bilgileri yoktur ve kesin olarak onu öldürmediler. Bilakis Allah İsa’yı kendi nezdine kaldırmıştır.)

İmam-ı Kurtubî rahimehullah 158. âyet-i kerimenin tefsirinde diyor ki: "Yani onu semaya kaldırmıştır. Yüce Allah ise mekân­dan münezzehtir."

Seyyid Kutub Âl-i İmrân sûresi, 55. âyetini yorumlarken diyor ki:

"Onlar Hz. İsa'yı (selâm üzerine olsun) asmayı ve öldürmeyi istediler. Allah ise, O'nu vefat ettirmeyi ve kendisine yükseltmeyi diledi. ...Fakat O'nun vefatı nasıl gerçekleşti ve o nasıl yükseltildi... Bu konu Allah'tan başkasının yorumunu bilemeyeceği "müteşabih" kapsamına giren gayb meselesidir. Onları araştırmakla elde edilecek yararlı bir sonuç yoktur. Ne inançta ne de hukukta bunun bir yararı olmaz. Bu meselelerin peşine düşenler ve onları tartışma konusu edenler sonunda kuşkuya kapılırlar, kafaları karışır ve çıkmaza girerler. Allah'ın bilgisine havale edilen bu meselede ne kesin bir gerçeğe ne de gönül huzuruna kavuşabilirler."

Bu satırları okuyan bir kişinin İsa aleyhisselamın öldüğünü düşünmesi kaçınılmazdır. Sonra Nisâ sûresi 158. âyetini yorumlarken şu muallak sözleri sarfediyor:

"Kur'an-ı Kerim, ... Daha hayattayken ruh ve cesetle birlikte mi göğe çıkarıldı yoksa öldükten sonra sadece ruh olarak mı? Ve bu ölüm ne zaman ve nerede meydana geldi? Bunlara değinmiyor. Buna göre onlar O'nu öldürmediler, çarmıha germediler, sadece O'na benzettikleri birini öldürüp çarmıha gerdiler. Kur'an-ı Kerim bu gerçeğin ötesinde başka bir ayrıntıya girmiyor. Sadece başka bir sûrede şöyle demektedir: "Ey İsa ben senin canını alacak ve katıma yükselteceğim." (Al-i İmran Suresi, 55) Bu da diğer ayet gibi İsa'nın ölümüne ilişkin ayrıntı vermiyor. Bu ölümün mahiyetini ve vaktini de açıklamıyor. Biz de bu tefsirde, uyduğumuz yöntem uyarınca, Kur'an'ın gölgesinden ayrılmak istemiyoruz. Elimizde bir kanıt olmadığı gibi, böyle bir kanıtı elde etmek imkanına da sahip olmadığımız halde, çeşitli söylentilerin ve efsanelerin arasına dalmamıza gerek yoktur."

Sonra Mâide sûresinin 117. âyetini yorumlamaya çalışırken şunları yazıyor:

"Vefatından sonra onlardan elini-eteğini çektiğini ifade ediyor. Kur'an-ı Kerim'in açık ayetleri yüce Allah'ın önce Hz. İsa'nın canını aldığını sonra da katına yükselttiğini açıklıyor. Bazı rivayetler O'nun Allah katında diri olduğunu bildiriyor. Burada anlayabildiğim kadarıyla Allah'ın onun dünya hayatına son vermesi yine onun Allah katında diri olması arasında hiç bir çelişki yoktur. Nitekim şehidlerde yeryüzündeki hayatlarını yitirirler. Fakat onlar Allah'ın katında diridirler. Yalnız biz onları nasıl bir hayat sahibi olduklarını bilemeyiz. Hz. İsa'nın hayatı da bunun gibidir. Nitekim o burada Rabbine: "Fakat sen canımı alınca artık onların ne yaptıklarını bilemem" demektedir."

Bütün bunları okuyunca, Seyyid Kutub'un İsa aleyhisselamın öldüğünü kabul ettiği anlaşılıyor (tercüme hataları olduğunu kabul etsek bile, bu yazılarının gidişatından okuyucuyu yanıltıcı ve tehlikeli anlamlar çıktığı ortadadır). Nitekim, Dr. Muhammed Reşad şöyle demekdedir:

"İsâ aleyhisselâmın hayatdâr olarak göğe çekilmesi mucizesiyle alâkadar olmak üzere M. Abduh-Reşid Rıza taifesinin inkârına Seyyid Kutub'un da tarafdar çıkması pek hazindir." (Cemâleddin Efganî'nin Gerçek Yüzü, Bedir Yayınevi, İstanbul, 1997; s. 14, dipnot: 3)

Kutub'un bu anlayışını İsa aleyhisselamın kıyamete yakın gökten ineceği gerçeği ile nasıl bağdaştırdığı konusunda bir açıklamasını göremedim.

Dr. Ebubekir Sifil'in şu tespitleri konumuzla alakalıdır:

Sünnet'e baş vurduğumuzda ise önümüze, Hz. İsa aleyhisselamın diri olarak göğe çekildiğini ve kıyamete yakın yeryüzüne indirileceğini anlatan hadisler çıkıyor. Üstelik, aksi doğrultuda tek bir rivayet dahi mevcut değilken, Hz. İsa aleyhisselamın akıbeti konusuna dolaylı veya doğrudan temas eden bütün hadisler aynı ortak noktayı, Hz. İsa aleyhisselamın diri olarak göğe kaldırıldığı ve kıyamet öncesinde tekrar ineceği hususunu "tevatür derecesine" varan bir kemiyet ve keyfiyette vurguluyor. Sünnet'in Kur'an'ın beyanı ve açılımı olduğunu sureta savunanların, bu meselede ağız ve taraf değiştirmesi, ister istemez ortaya bir "tutarlılık ve samimiyet" problemi çıkarıyor... Burada konumuz bakımından şu soru önemlidir: Hz. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Hz. İsa aleyhisselamın akıbeti konusunda neler söylemiştir? Hadis ve Tarih kaynaklarında Hz. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in, Hz. İsa aleyhisselamın öldüğü konusunda nakledilmiş bir tek sözünün bulunmamasını nasıl açıklayacağız? (Milli Gazete - 4 Ekim 2003)

Nitekim, Ahmed Davudoğlu'nun hazırladığı Sahih-i Müslim Tercüme ve Şerhi'nde şöyle yazılıdır:

"İsâ aleyhisselâmın âhir zaman­da yeryüzüne ineceğini bildiren mütevâtir hadislere muaraza eden ve onun öldüğünü gösteren tek bir hadis yoktur. Kur'ân-ı Kerîm onun öl­dürülmeden göğe çekildiğini haber verirken ve Resulullah (sallallahü aleyhi ve sellem) kıyamete yakın yeryüzüne indirileceğini bildirirken onun öl­meyip hâlâ sağ bulunduğuna inanmak elbette her müslümana farz olur. Bunda şüphe eden bilicma' kâfirdir." (c.2, s. 571)

Murat Yazıcı

Hiç yorum yok:

Yazıların Kaynakları

Bu sayfadaki yazılar genel olarak şu iki kategoriden birine girmektedir:
1. Gazete, dergi veya kitaplardan alınmış kısımlar veya makaleler. Bunların yazarları ve hangi kaynaktan alındığı açıkca belirtilmiştir. İstifadeli olduğunu ve mühim bilgiler ihtiva ettiğini düşündüğüm yazıları -muhtevalarını değiştirmeden- buraya aldım. Bu tür yazılarda ifade edilen görüşler yazarlarına aittir.
2. Kendi araştırmalarıma dayanan, çeşitli kitaplardan ve makalelerden istifade edilerek derlenmiş yazılar. İstifade edilen kaynaklar listelendikten sonra genellikle "Hazırlayan: Murat Yazıcı" ifadesi yazının sonuna eklenmiştir.
Bu sayfadaki yazıların mühim bir kısmını çeşitli forumlarda yayınlamıştım. Bu tür yazılarımı düzeltmeler ve ilaveler yaparak burada toparladım. Gerektiğinde eski yazılara yeni belge ve bilgiler ekliyorum.
Not: Sayfanın sol üst köşesindeki rakam, 3 Ocak 2009'dan bu yana bu sayfanın kaç kere görüntülendiğini göstermektedir. Bu rakama blog yöneticisinin girişleri dahil değildir.

Yazıların Kullanım ve Dağıtımı Hakkında

Bu sayfadaki yazıları kopyalayabilir ve kullanabilirsiniz. Buradaki herhangi bir yazıyı başka bir sitede yayınlarsanız, bu sayfaya ( http://muratyazici.blogspot.com/ ) bağlantı vermenizi rica ederim. Zamanla ilave başlıklar eklemenin yanı sıra, mevcut başlıklara da yeni belgeler eklemeyi planlıyorum. Bu sayfaya bağlantı verildiği takdirde, her okuyucu ilgilendiği yazının en yeni haline ulaşma imkânına sahip olacaktır.