Ehl-i Sünnet Müdafaası

Ehl-i Sünnet Müdafaası

Bu sayfayı hazırlamaktaki maksadım "Ehl-i sünnetin müdafaası" için bir bilgi ve belge bankası meydana getirmektir. Faydalı olacağı ümidi ile başladım. Allahü teâlâ hâlis niyet, hayırlı netice ve muvaffakıyet nasib etsin. Bu sayfayı ziyaret eden kardeşlerimden hayır dualarını istirham ederim. (Daha fazla bilgi için sayfanın altına bakınız.)

1 Şubat 2008 Cuma

Zikrederken dans edilir mi?

FIKIH KİTAPLARI NE DİYOR?

Fetevâ-yı Hindiyye'de diyor ki:

Yetime Kîtabı'nda, şöyle zikredilmiştir: Halvânî'den sorulmuş:
—Kendilerini, sûfiyye diye, bir nevi elbiseye nisbet ederek isimlen­dirip, eğlence ve raks ile meşgul olan ve nefislerinde bir rütbe iddia eden­lere ne dersin?
İmâm şöyle buyurmuş:
—"Onlar, Allah'a karşı iftira ediyor ve yalan söylüyorlar."
...
Zamanımızdaki tarikatçıların yaptıkları raks, söz ve semaları haramdır. Ona gitmek ve o mecliste oturmak caiz değildir. Haram olan davranışlar teğannî ve zurnalarla yaptıkları hareketlerdir.

Bu gibi tasavvuf ehli caiz görmüş ve önceki meşayıhı hüccet gös­termişlerdir, buna ne dersin? İmâm şu cevabı vermiştir:
—Onların yaptıkları başka bunların yaptıkları başka­dır. Gerçekten onların zamanında, bîri hallerine uygun şiir inşad eyler; yufka kalpli olanların, —emre muvafakatından— çok kerre akılları baş­larından gider, düşüp bayılırlardı. Bazan de kendi ihtiyarı (arzusu) olmaksızın, kalkar ve ihtiyarı olmaksızın hareket ederlerdi. Onların ha­line bakarak, bunların yaptığına caiz denilmez. Hiç bir kimse, onların, bu zamanın, ahkâmı şer'ıyyeyi bilmeyen fısk (günah) ehlinin yaptığı gibi, yaptıklarını zannetmemelidir.

Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/111-112.

***

Şeyhü’l İslam Ahmed İbn-i Kemal Paşazade rahmetullahi teâlâ aleyh diyor ki:

Müctehidliğinde şüphe edilmeyen Kadıhan der ki: Bir mecliste toplanırlar. Tıraş olmuşlardır. Allahü tealayı, dönerek, ayak vurarak, zıplıyarak zikrederler. Bu hareketlerini ibadet sayarlar. Esasında bu dönme ve yere ayak vurma rakstır. Raks ise haramdır. Helal diyenin küfründen korkulur.

Cevahir-i Fetava kitabında der ki, zamanımızdaki sofilerin yaptıkları sema ve raks haramdır. Toplantılarında oturmak caiz değildir. Raks [oyun, dans], şarkı ve çalgı haramlıkta eşittir.

İstihsan kitabında der ki, çalgı sesi dinlemek haramdır. Fısk yani harama güzel ve helal demek ise küfürdür. Raks ve elbisesini yırtmak, Kur’an-ı Kerim okunurken, zikredilirken, vaaz dinlerken de olsa böyledir. Bu mecliste bulunanın şahidliği kabul edilmez. Çünkü onları büyük günah işlemek üzere toplamıştır.

Bezazi kitabında der ki, Hidaye kitabının sahibi bildiriyor: Şarkı söyliyenin şahidliği kabul edilmez. Çünki insanları haram için biraraya getirmiştir.

Kurtubi diyor ki, şarkı söylemek, ney çalmak ve raks etmek icma ile haramdır. İmam Malik, Şafii, Ahmed’e göre böyledir (Rahımehümullah). Tarikatin seyyidi Şeyh Ahmed Debbusi de haram olduğunu açıkca bildiriyor. Milletin ve dinin şeyh-ül-İslamı olan Abdülkadir-i Geylani’nin (kuddise sirruh): (Raksa helal diyen kafir olur) fetvasını gördüm. Haram olduğunda sözbirliği olduğu bilindikten sonra, helal diyenin kafir olacağı anlaşılır. (*)

Diğer bir delil de şudur ki, dönmek, ayaklarını kaldırmak ve yere vurmak oyundur. Oyun haramdır. Kur’an-ı Kerim kelimeleri ile oyun oynamak, oyunu Kur’an-ı Kerime yaklaştırmak olur. Kur’an-ı Kerimi tahfif ise küfürdür.

Risale-i Münire, Vesiletü'n Necat kitabı içinde, Berekat Yayınevi, 1977; s. 77.

***

A. Z. Gümüşhanevi rahmetullahi teâlâ aleyh diyor ki:

Türkü dinlemek, Kur'an-ı kerim okuyuştaki ve zikirdeki teganni, raks etmek ve sağa sola sallanmak, oynamak, dans (raks) için yemek tertib etmek, kadınların cehren (sesli) tevhid getirmeleri, mevlid-i şerifi erkeklerin işiteceği bir şekilde açık okumaları en çirkin bid'atler arasındadır.

Camiu'l Mütûn Tercümesi, Bedir Yay., 7. Baskı, s. 180.

***

İmam-ı Birgivi rahmetullahi teâlâ aleyh der ki:

Bedenin afetleri cidden çoktur, bunların bir kısmını belirtmeye çalışacağız:

a) Ölçülü veya ölçüsüz hareketlerde bulunmak (mesela dans ve benzeri oyunlar oynamak).

Oyunların hepsi la'b kelimesi kapsamına girer. Bu bakımdan haram sayılır.

b) Zamanımızda bazı sofilerin zikrederken tuhaf hareketler göstermesi.

Sofilerin böyle yapması, günah bakımından diğer oyunlardan daha şiddetlidir. Çünkü onların bu hareketi ibadet namına yapılmaktadır. Bu sebeple küfürlerinden bile korkulur.

İmam Ebu Vefa bin Akil diyor ki: Raks [dans] Kur'an-ı kerimin kesin beyanıyla men edilmiştir (İsra/37). Beden hareketleriyle bir takım oyunlar oynamak da salınarak kibirle yürümeye benzer, belki ondan daha kötüdür.

Tartuşi'den, sofilerin mezhebinden ve raksu vecdlerinden sorulduğunda şöyle cevap vermiştir: "İbadet namında raks etmeyi, içinde öyle bir şey hissetmediği halde vecde gelmeyi ilk ihdas eden Samiri'nin arkadaşları olmuştur. Altından ma'mul buzağıyı tanrı edindikleri zaman bu yola sapmışlardır. Buzağıdan sığır sesine benzer bir ses çıktığında onlar onun etrafında toplanıp raksettiler ve yalandan vecde geldiler."

Demek ki raks kafirlerin adetidir, buzağıya tapanların işidir. Tatarhaniyye kitabında deniliyor ki: "Bir şeyler duyup da raksetmek caiz değildir." Zahire kitabında böyle yapmanın büyük günah olduğu kaydedilmiştir.

İmam-ı Bezzazi rahmetullahi aleyh Feteva'sında İmam-ı Kurtubi'nin şöyle dediğini naklediyor: Şarkı türkü söylemek, tanbur, ud ve benzeri çalgıları çalmak, raksetmek bi'l-icma' haramdır. Mezheb sahibi dört imama göre böyledir.

Sofi taifesinin seyyidi Ahmed Yesevi bunların haram olduğunu tasrih etmiştir. Ben Şeyhülislam Celalül-mille ved-din el-Geylani'nin Fetevasında şu cümleleri gördüm: (Bi'l-icma haram olduğunu bildiği halde raksı helal sayan kimse kafir olur.) (*)

Şeyh Zemahşeri Keşşaf Tefsirinin birkaç yerinde bu hususla ilgili birkaç cümle kullanmış ki, rakseden ve çalgı çalanlar üzerine büyük bir azabın çökeceğini ifade etmektedir. Nihaye kitabının sahibi ile İmam-ı Mahbubi'nin bundan daha şiddetli görüş ve hükümleri vardır.

Evet, insaf, diyanet ve içten bir istikameti olan kimse camilerde henüz sakalı bitmemiş gençlerle, havai kimselerle ve taharet, Kur'an-ı kerim, helal ve haramı hatta İslamiyeti bilmeyen cahil halk tabakasıyla nağmelerle dualar yapıp rakseden sofileri ve onların eşeğin anırmasına benzeyen nara ve tuhaf seslerini görüp duyduğunda (onları bundan vazgeçirmeye çalışmalı, gücü yetmediği takdirde kalben buğzedip oradan ayrılmalıdır). Çünkü ibadetü taat namına böyle pespayelik yapan sofi ve hempaları Allah'ın kelamını değiştirir, zikrullahı tağyir ederler. Bir takım belirsiz kelimelerle, dile alınmayacak hezeyanlarla hay, huy, hiy, hiya diyerek zikrederler. (İşte bunlar dinlerini oyun ve eğlence yapmışlardır) demekten başka ne düşünülebilir? Evet onların bu kadar aşırı hezeyanlarını gören insaflı kişi, fıkhi bilgisi ve onların halini geniş bir şekilde tahlil edecek ilmi olmasa bile böyle der ve (Allah'a sığınır).
...
Evet, ayakta, otururken ve uzanık halde, edeb dahilinde olursa, zikretmek caizdir. İçine teganni ve raks karışınca, zikir, zikir olmaktan çıkar, sevab yerine günah kazandırır.

Ama (La ilahe illallah) kelimesini söylerken onun nefy ve isbatını tahkik kasdıyle başı sağa sola hareket ettirmek -zannı galibe göre- caizdir.... Çünkü zikir bu takdirde abes ve oyun olmaktan çıkar da tevhide delalet eden bir fiil olur. Başın edeble, güzel niyetle sağa sola hareket ettirilmesi, bir kelimeyi tekrar etmek manasına gelir.


İmam-ı Birgivi, Tarikat-i Muhammediyye, Demir Kitabevi, İstanbul, 1996; s.469.

(*) Sima', bazı ulvi şartlarla haram değildir diyenler de olduğu için (İmam-ı Gazali gibi), bu hususta dikkatli, tedbirli olmak ve hemen hüküm vermemek lazımdır. Ortam ve şartlara çok dikkat etmek gerekiyor. Ama o ortam ve şartlar bu zamanda yok gibidir. Belli şartlarla (kadın-erkek karışık olmayarak, çalgı kullanmadan, oyun ve eğlence haline getirmeden) sima'nın caiz olduğunu anlatan birkaç yazıyı da buraya almak faydalı olacaktır:

SİMÂ', GINÂ VE ÇALGI

Abdullah-ı Dehlevî rahmetullahi aleyh sohbetlerinde diyor ki:

Âletsiz, çalgısız olan sese simâ’ denir. Âlet ile, çalgı ile birlikde olan insan sesine gınâ denir. Gınânın harâm olduğunu bütün âlimler sözbirliği ile bildirmişlerdir. İsrâ sûresinin altmışdördüncü âyetinde, gınâın harâm edildiği açıkdır. Çünki müfessirler, âyet-i kerîmedeki savtdan murâdın gınâ olduğunu yazmışlardır. Lokmân sûresi altıncı âyeti kerîmesi de gınânın harâm olduğunu bildirmekdedir. Gınânın harâm olduğunu gösteren hadîs-i şerîfler de çokdur. Hadîs-i şerîfde (İlk nevhâ ve tegannî eden şeytândır) ve (Suyun yeşertdiği gibi, gınâ da kalbde nifâkı büyütür) buyruldu. Âlimler simâ’ın harâm olmasında ihtilâf etdi. Gınânın harâm olduğunda ihtilâf yokdur. Kadın ve oğlan sesi gınâya dâhildir. Kadın ve oğlan sesi ve çalgı bulunmayan simâ’, gönül ehline zevk, şevk, vecd ve kendinden geçme, ızdırâb, envâr, esrâr ve terakkiler hâsıl eder. Bu ancak tasavvûf ehlinin bildirdikleri şartlarla câizdir. Bu şartlar bulunmazsa câiz olmaz.
***
Simâ’ ehli, Allahü teâlâya yönelen ve Ondan başka herşeyden yüz çevirenlerdir. İşitdiklerini Hakdan bilirler. Gayrilik nazarlarından kalkmışdır. [Herşeyi Allahü teâlâdan bilirler.]... Vecd ve tevâcüd arasında fark vardır. İhtiyârî olmayan raks etmeye vecd, ihtiyârî olana tevâcüd denir. Tevâcüd doğru niyyet ile olunca sôfiyye arasında câizdir. Nitekim, Nizâmüddîn-i Evliyânın “rahmetullahi aleyh” meclîsinde, simâ’ vardı. Fekat çalgı, kadın ve oğlan yokdu. Elleri birbirine vurmak da yokdu. Böyle simâ’ şerî’atde de câizdir. Böyle olduğu (Fevâid-ül Füâd) ve (Siyer-ül Evliyâ) ismli kitâblarda yazılıdır.
***
Sonra simâ’ ve raksla meşgûl olan ve tevhîd-i vücûdîyi kendilerine yol edinen zamanın sôfîlerinden söz açıldı. Hazret-i Îşân buyurdular ki: Lehv ve la’b [oyun ve eğlence], gına’ [tegannî, müzik] ve raksla meşgûl olan ve hayâlî bir tevhîdi kendilerine şi’âr edinmiş olan bu zamanın sôfîleri, kendilerini, önceki tevhîd-i vücûdî erbâbının büyükleri gibi bilirler. Çekinmeden onların sözlerini söylerler. Hâlbuki ilhâd ve zındıklığa yakalandıklarının farkında değildirler. Ben onların gidişâtından bîzârım. Onlar beni zâhir âlimlerinden sayarlar. Hâlbuki onlar, sôfîyyenin yolunun, sünneti seniyyeye “alâ sâhibissalâtü vettehıyye” tâbi’ olmak olduğunu anlamıyorlar.

Raûf Ahmed Müceddidî, Dürr-ül me’ârif.

Derleyen: Murat Yazıcı

Hiç yorum yok:

Yazıların Kaynakları

Bu sayfadaki yazılar genel olarak şu iki kategoriden birine girmektedir:
1. Gazete, dergi veya kitaplardan alınmış kısımlar veya makaleler. Bunların yazarları ve hangi kaynaktan alındığı açıkca belirtilmiştir. İstifadeli olduğunu ve mühim bilgiler ihtiva ettiğini düşündüğüm yazıları -muhtevalarını değiştirmeden- buraya aldım. Bu tür yazılarda ifade edilen görüşler yazarlarına aittir.
2. Kendi araştırmalarıma dayanan, çeşitli kitaplardan ve makalelerden istifade edilerek derlenmiş yazılar. İstifade edilen kaynaklar listelendikten sonra genellikle "Hazırlayan: Murat Yazıcı" ifadesi yazının sonuna eklenmiştir.
Bu sayfadaki yazıların mühim bir kısmını çeşitli forumlarda yayınlamıştım. Bu tür yazılarımı düzeltmeler ve ilaveler yaparak burada toparladım. Gerektiğinde eski yazılara yeni belge ve bilgiler ekliyorum.
Not: Sayfanın sol üst köşesindeki rakam, 3 Ocak 2009'dan bu yana bu sayfanın kaç kere görüntülendiğini göstermektedir. Bu rakama blog yöneticisinin girişleri dahil değildir.

Yazıların Kullanım ve Dağıtımı Hakkında

Bu sayfadaki yazıları kopyalayabilir ve kullanabilirsiniz. Buradaki herhangi bir yazıyı başka bir sitede yayınlarsanız, bu sayfaya ( http://muratyazici.blogspot.com/ ) bağlantı vermenizi rica ederim. Zamanla ilave başlıklar eklemenin yanı sıra, mevcut başlıklara da yeni belgeler eklemeyi planlıyorum. Bu sayfaya bağlantı verildiği takdirde, her okuyucu ilgilendiği yazının en yeni haline ulaşma imkânına sahip olacaktır.