Ebû İshâk; kelâm, fıkıh, usûl-i fıkıh ve diğer ilimlerde de âlim idi. Ebû İshâk, zamanının üç büyük kelâm âliminden biri idi. Diğerleri Kadı Ebû Bekr Bâkıllânî ve İmâm Ebû Bekr bin Fürek idi.
Ebü'l-Hasen Abdülgâfir el-Fârisî; "Ebû İshâk, Kitap ve Sünneti, usûl, kelâm, fıkıh ve Arabcanın inceliklerini bilmede ve bu ilimlerde zirveye çıkması, imâmlık şartlarını taşıması ile ictihad derecesine ulaşan âlimlerdendir" demiştir.
Hâkim Ebû Abdullah en-Nişâbûrî Târihi Nişâbûr adlı eserinde, Ebû İshâk hakkında; "Ebû İshâk, usûl-i fikıh ve kelâm âlimidir. Zühd sahibi olup, dünyâya hiç kıymet vermezdi. Nişâbûr'da kendisinin ders vermesi için, emsali olmayan büyük bir medrese yapıldı. Orada ders okuttu. Yüzlerce âlim yetiştirdi. O, ictihad derecesine yükseldi. Çok ibâdet eder, haram ve şüphelilerden kaçardı" demektedir.
Şeyh Ebû Amr bin Salâh ise; "Ebû İshâk, Usûl-i fıkıh
ilminde çok mâhır idi. Çözülemeyen mes'eleleri kolaylıkla hallederdi"
demiştir.
Ebû İshâk İsferâînî rahimehullah İ'tikâd Risalesi'nde buyuruyor ki:Biliniz ve i'tikâd ediniz ki; âlem, Allahü teâlâdan başka olan mâsivâdır (her şeydir). Yine i'tikâd ediniz ki, âlemi bir yaratan vardır. Bu yaratıcı kadîmdir. Mahlûkattan hiçbir şeye benzemez. Zihinlerde, vehimlerde kabul edilebilecek bir sıfat olarak tasavvur edilemez. Onun için başlangıç ve nihayet muhaldir (imkânsızdır). O, cevher, cisim, a'râz değildir. O, ağyardan müstağnidir. Bazı âlimler, Allahü teâlânın ağyardan müstağnidir ifâdesini; keyfiyetten, kemiyyetten, nerede ve niçin suâllerine muhatab olmaktan uzak olduğuna inanmak lâzımdır, diye açıklamışlardır. Yine inanmalıdır ki, Allahü teâlâ haydır (diridir ölmez), âlimdir, kadirdir, mürîddir (dileyici), semî'dir (işitici), basîrdir (görücü), mütekellimdir (konuşucu). O'nun hayat, ilim, kudret, irâde, semi', basar, kelâm ve tekvin sıfatları ezelîdir ve ebedîdir. Allahü teâlâ bu sıfatlar ile muttasıftır. Bu sıfatlardan hiçbiri mahlûkların sıfatlarına benzemez. Sıfatları O'nun aynıdır veya gayrısıdır denilemez. Yine sıfatları O'ndan ayrılır veya beraber bulunur veya O'na muhaliftir veya O'na muvafıktır demek muhaldir. Bu sıfatlar O'nunla kâimdir. O'nun kudreti, bütün makdurâtı (kudret verilmiş olanları) ilmi de bütün ma'lûmâtı içine alır.
Yine i'tikâd etmelidir ki, Allahü teâlâdan başka ilâh
yoktur. O'ndan başka bir yaratıcı yoktur. O birdir, vehimde kısımlara,
akıllarda cüzlere ayrılmaz. Bu ehad-üs-samedin tefsiridir. Yine i'tikâd etmelidir
ki, muhdes (sonradan yaratılanlara) olanlara caiz olan şeyler veya Allahü
teâlâyı muhdes zannettirecek şeylerin O'na isnadının caiz olmadığına inanmak
lâzımdır. Bunun ma'nâsı Allahü teâlâya, hareket, sükûn, biraraya gelme,
ayrılma, bir hizada durma, karşı karşıya durma gibi fiiller isnâd edilemez.
Kısaca, Allahü teâlâyı hadis (sonradan olma) zannettirecek hiçbir şey O'na nisbet
edilemez. Adem (yokluk), O'na sahîh değildir. Yine i'tikâd etmelidir ki, Allahü
teâlâ zâtı ile kâimdir. Mekândan, O'na hulul edecek cisimden ve zamandan
münezzehtir. O'nun için cihetler (ön, arka, sağ, sol, üst, alt) yoktur. Allahü
teâlâ bu cihetlerden münezzeh olarak Cennette görülecektir.
Yine Allahü teâlâya zevce, çocuk, ortak, benzerler isnâd
etmek muhaldir (imkânsızdır). O'nun kendinden başka her canlıyı öldürmeye kadir
olduğuna, O'ndan başka herşeyin yok olabileceğine inanmak lâzımdır. Yine Allahü
teâlânın, cisimleri benzeri ile kusursuz yaratacağına, dilediği zaman canlıları
yaşatıp, diriltip, öldüreceğine i'tikâd etmelidir....Yine inanmak lâzımdır ki, Resûllerinin doğruluğuna delil mu'cizelerdir. Mu'cizenin yalancılar elinde ortaya çıkması mümkün değildir. Yine inanmalıdır ki, Peygamber gönderilmeden önce hiçbir kimseye, hiçbir vecibe yoktur. Eğer peygamber gönderilmeden önce birşey yaparsa, ondan sevabı kesilmez, ona bir ceza da verilmez. Yine biliniz ki, Peygamber göndermek, Peygamberlere kitablar indirmek, emir ve nehiyleri va'd ve vaîdler, Peygamberlerin emrettikleri şeylerin hepsi haktır. Ondan haber verdikleri şeyin hepsi doğrudur. Peygamberlerin söylediklerini terk etmesi caiz değildir. Yine inanmalıdır ki, Muhammed aleyhisselâm, Allahü teâlânın peygamberidir. O'nun mu'cizesi Kur'ân-ı kerîmdir. Dîni, İslâmdır. Resûlullah (aleyhisselam), haşr ve neşri, kabir azabını, tâat (ibâdet) ehlinin sevabını, mâsiyet (günah) ehlinin azabını (cezasını), îmân ile ölenin; tövbe ile veya şefaat ile Cennete gireceğini haber verdi.
Yine inanmalıdır ki, Ümmeti Muhammed'in doğruluğunda icma' ettikleri şey haktır. Bâtıl olduğunda icma' ettikleri şey fâsiddir. Beş ibâdet, İslâmın temelidir. Bunlar: Kelime-i şehâdet, namaz, oruç, zekât, hacdır. Yine inanmalıdır ki, dînî bir hususta kendisine müşkül gelen bir mes'eleyi, din hususunda kendisinden daha fâzla bilene ve ictihad mertebesine ulaşan âlimlerden, amelinde daha vera' sahibi olana müracaatın vâcib olduğuna i'tikâd etmelidir. Bundan sonra mes’eleyi onlara arzetmeli, ondan sonra da, onların verdiği fetva ile amel etmelidir.
Bütün bu saydıklarımıza i'tikâd eden kimse, îmân sahibi
olmaya hak kazanmış ve ehl-i şefaatten olmuştur. Onun gideceği yer Cennettir. Ehli
tahkik demişlerdir ki: Bu bildirdiğimiz şekilde inanan kimse, taklîdî îmândan
çıkarak âriflerin cümlesine dâhil olur.
Risâlet-ül-i'tikâd