Ehl-i Sünnet Müdafaası

Ehl-i Sünnet Müdafaası

Bu sayfayı hazırlamaktaki maksadım "Ehl-i sünnetin müdafaası" için bir bilgi ve belge bankası meydana getirmektir. Faydalı olacağı ümidi ile başladım. Allahü teâlâ hâlis niyet, hayırlı netice ve muvaffakıyet nasib etsin. Bu sayfayı ziyaret eden kardeşlerimden hayır dualarını istirham ederim. (Daha fazla bilgi için sayfanın altına bakınız.)

4 Ocak 2010 Pazartesi

Allah ve Resûlüne harb açmış bir taife: Vehhabîler

Kasîmî’nin Bugünkü Yiğitlenmesi Etrâfında

Bugün, sâhibinin ‘Nebevî Yol’ diye isimlendirdiği bir mecmû'ada, on yaprakta yazılan bir makâle gördüm. Bu küçük yirmi sayfadan ibâret olan mecmû'anın on sayfasıdır ki, her bir ayda bu mecmû'a bunları basmaktadır. Onda, yazarı Kasîmî, Mecelletü’l-İslâmi’l-Ğarrâ isimli mecmû'aya, -tam bir yiğitlenmeyle- çeşit çeşit hakâretler yöneltmektedir.

Onlar, İslâm dînine hizmet etmek, Sahîh Sünnet nâhiyesi ve cemâatini müdâfaa için sıyırdıkları bileylenmiş kalemleri olan yazarlardır. Onlar, o kimselerdir ki, yeryüzünün değişik mıntıkalarındaki Müslümanların gönüllerinde, torbasında hakaretlerden başka bir şey bulunmayan kimselerin sözlerinin zarar vermesinden rütbe olarak daha yüksektir. Şu yazarlar topluluğu öyle kimselerdir ki, kalemleri haktan dönenleri doğruya irşâd etmek yolunda hikmet akıtır. Zannetmem ki, onlar, şu makâlenin yazarı (Kasîmî) gibi bir kimsenin seviyesine inip, onunla karşılıklı atışacak ve övünecek şekilde boş yere oyalanır ve vakit kaybederler.

Ancak, şu içindeki (pis putperestlik inançlarıyla) dolu olan ve onu sızdıran kimseye kendimi tanıtmak murâd eder ve Kevserî’nin, Kasîmî gibi birisinin dişlerinin yemeye güç yetiremeyeceği acı bir meyve olduğunu öğretmemde hiçbir beis yoktur. Şübhesiz ki, yakın ve uzak her kimse, Kevserî’nin hayatını ve cihâdını iyi tanımaktadır. Onun gibi birisini tezkiye etmek, Kasîmî gibi cidden sonradan olma ve yapmacık bir yiğitlik ortaya koyan kimseye düşmez.


Şu, herhangi bir münâsebet olmadan mezheb taassubuyla beraber yaymayı sevdiği milliyetçilik naralarıdır. Bu nara, resûllerin mührü salavâtüllâhi ve selâmuhû aleyhi(efendimiz hazretleri)nin üzerine bastığı ve câhiliyye naralarından iki ayağı altına aldığı şeylerin içine koyduğu bir naradan başka bir şey değildir.

Sonra, bu mağrûr kişi dilediği zaman Kevserî’den olan nasîbini (O’ndan neler alabileceğini) tecrübe edebilir.

Şu uzun makâlesindeki Sünnet iddiâsına gelince… Müslümanların cumhûrunun, haklarında hükmünü vererek mahkûm ettiği, da’vet etmekte olduğu ve tecsîm mezhebini ihyâ etmek için bir topluluğun bir kısmını bastığı ve yeniden yaymakta olduğu kitâblar onu yalanlamaktadır. ‘İçinde Sünnet’i bulunduruyor’ düşüncesiyle kuvvetli bir yiğitlikle da’vet ettiği kitâblardan biri ve hulâsâsı olan, “Ensâru’s-Sünne” diye isimlendirdikleri matbaalarında yeni basılan Dârimî’nin[1] kitâbıdır.

Nefislerinin (Sünnet’e) sokuşturmalarının rezilliğini ve Müslümanların akîdelerini bozmak için yaptıkları işlerin kepâzeliğini ortaya koymak, da’vetlerinin yönünü bilmeyenlerin bilmesi, Müslümanların umûmunun ve husûsunun katında -eğip bükmeden- kimin İslâm’ın düşmanı, kimin de İslâm’ın dostu olduğunun açığa çıkması ve gidişâtlarının apaçık bir şekilde ortaya çıkması için burada Kasîmî ve benzerlerinin yanında, onun makâlesinde açıkça da ifâde ettiği gibi râzı olunan şu kitâbda bulunan sözlerden numûneler ortaya koyacağım.

Bu nümûnelerden bir tanesi Dârimî’nin Kitâbı’nın dördüncü sayfasındadır:

“Bişr (el-Merîsî), ‘Bir’inin …yani Allah sübhânehû ve teâlâ’nın mekânını’ bilmeden tevhîde nasıl yol bulsun”

Bu Allahü teâlâ’ya bir mekân yakıştırmasıdır.

Yirminci sayfada şöyle denilmektedir:

“… Hayy ve Kayyûm (olan Allah sübhânehû ve teâlâ) dilediğini yapar, dilediği zaman hareket eder, dilediği zaman iner ve yükselir; dilediği zaman da (ellerini) çeker ve uzatır, kalkar ve oturur. Çünki diriyle ölü arasındaki alâmet hareket etmektir. Her bir diri mutlaka hareket eder. Her ölü çaresiz hareketsizdir.”

Yirmi üçüncü sayfada şöyle denilmektedir:

“Allahü Teâlâ’nın bir haddi/sınırı vardır.. Mekânının da bir haddi vardır. O semâvâtının üstünde olduğu halde arşının üstündedir. İşte bu ikisi iki haddir.”

Yirmi beşinci sayfada şöyle denilmektedir:

“Herkes Allah'ı ve mekânını Cehmiyye’den daha iyi bilir… Âdem aleyhisselâm’ın yaratılmasını eliyle (ona) dokunarak üstlenmiştir.”
Yirmi dokuzuncu sayfada şöyle denilmektedir:

“Şâyet, senin iddiâ ettiğin gibi, Allah'ın, Âdem aleyhisselâm’ı yarattığı iki eli olmasa ve ona iyice dokunmasaydı, ‘hayır sadece senin elindedir’ denilmesi câiz olmazdı.”

Kırk sekizinci sayfada şöyle denilmektedir:

“Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem’in ‘şübhesiz ki Allah şaşı değildir’ sözünün te'vîlinin ma'nâsı, O’nun, şaşı gibi değil de, iki göz sâhibi bir gören olduğudur.”
Yetmiş dördüncü sayfada şöyle denilmektedir:

“Şübhesiz ki O, kürsünün üzerine oturur, O’ndan dört parmaktan fazla bir yer artmaz…”

Seksen beşinci sayfada şöyle denilmektedir:

“Şâyet dilese elbette bir sineğin sırtına oturur ve kudretiyle ve Rablığının lütfuyla o sinek onu yüklenir ve taşırdı. Ya bu büyük arşın üzerinde olursa, ne olur.”

Yüzüncü sayfada şöyle denilmektedir:

“Dağın başı göklere dibinden daha yakındır. Minârenin başı Allah'a dibinden daha yakındır…”
Yüz yirmi birinci sayfada şöyle denilmektedir:

“Biz Allah'ın yaptığı ve var ettiği her şeyin ‘yaratılan’ bir şey olduğunu kabûl etmiyoruz. İcmâ' ve ittifak etmişizdir ki, hareket, inmek, yürümek, koşmak, arşın üzerine ve semâya istivâ kadîmdir/öncesi olmayan ezelî işlerdir.”
Fâsid[2] ve kâsid[3] mal sâhiblerinin tervîc etmekte[4] olduğu şeylerden, okuyucuların nazarlarına arz etmek istediklerimiz işte bunlardır.

Allah için bana söyle! Yeryüzünde bu gibi ve benzeri kelimeleri -ki bunlar kitâblarında çoktur- konuşabilen kimselerin, Allah ve Resûlüne harb açmış ve Müslümanların cemaatinden çıkmış olduğunda şekk[5] eden yâhud tereddüt eden bir mü'min bulunabilir mi?

Çağırdıkları ve da’vet ettikleri sünnet bu mudur? Allah onlara hak ettikleriyle muâmele etsin ve lâyık oldukları nikmet[6] ve azâbı ile onları âcilen cezâlandırsın. Bu kimselerle ve de ahmaklıkları ve câhillikleriyle şânsız bir hale gelen şu memleketten, şerlerini, şirklerinin ve sapıklıklarının karanlıklarını yok etsin.

Umarım ki, bu kadar bir açıklama, Müslümanları şu bid'atçilerin şerlerinden sakındırmak husûsunda yeterlidir.

[1] Buradaki Dârimî, meşhûr Sünen sâhibi Dârimî değildir.
[2] Fâsid: Bozuk.
[3] Kâsid: Kıymetsiz.
[4] Tervîc: kıymet kazandırmakta olduğu
[5] Şekk: Şübhe, şübhelenmek
[6] Nikmet: Şiddet ve cezâ

Muhammed Zâhidü’l-Kevserî rahimehullâh

Kaynak: Guraba Dergisi, Sayı 13.

Hiç yorum yok:

Yazıların Kaynakları

Bu sayfadaki yazılar genel olarak şu iki kategoriden birine girmektedir:
1. Gazete, dergi veya kitaplardan alınmış kısımlar veya makaleler. Bunların yazarları ve hangi kaynaktan alındığı açıkca belirtilmiştir. İstifadeli olduğunu ve mühim bilgiler ihtiva ettiğini düşündüğüm yazıları -muhtevalarını değiştirmeden- buraya aldım. Bu tür yazılarda ifade edilen görüşler yazarlarına aittir.
2. Kendi araştırmalarıma dayanan, çeşitli kitaplardan ve makalelerden istifade edilerek derlenmiş yazılar. İstifade edilen kaynaklar listelendikten sonra genellikle "Hazırlayan: Murat Yazıcı" ifadesi yazının sonuna eklenmiştir.
Bu sayfadaki yazıların mühim bir kısmını çeşitli forumlarda yayınlamıştım. Bu tür yazılarımı düzeltmeler ve ilaveler yaparak burada toparladım. Gerektiğinde eski yazılara yeni belge ve bilgiler ekliyorum.
Not: Sayfanın sol üst köşesindeki rakam, 3 Ocak 2009'dan bu yana bu sayfanın kaç kere görüntülendiğini göstermektedir. Bu rakama blog yöneticisinin girişleri dahil değildir.

Yazıların Kullanım ve Dağıtımı Hakkında

Bu sayfadaki yazıları kopyalayabilir ve kullanabilirsiniz. Buradaki herhangi bir yazıyı başka bir sitede yayınlarsanız, bu sayfaya ( http://muratyazici.blogspot.com/ ) bağlantı vermenizi rica ederim. Zamanla ilave başlıklar eklemenin yanı sıra, mevcut başlıklara da yeni belgeler eklemeyi planlıyorum. Bu sayfaya bağlantı verildiği takdirde, her okuyucu ilgilendiği yazının en yeni haline ulaşma imkânına sahip olacaktır.