Ehl-i Sünnet Müdafaası

Ehl-i Sünnet Müdafaası

Bu sayfayı hazırlamaktaki maksadım "Ehl-i sünnetin müdafaası" için bir bilgi ve belge bankası meydana getirmektir. Faydalı olacağı ümidi ile başladım. Allahü teâlâ hâlis niyet, hayırlı netice ve muvaffakıyet nasib etsin. Bu sayfayı ziyaret eden kardeşlerimden hayır dualarını istirham ederim. (Daha fazla bilgi için sayfanın altına bakınız.)

20 Eylül 2016 Salı

Said-i Nursi'nin Tuhaf Bir İfadesi

Prof. Dr. Zekeriya Kurşun istifadeli bir makale kaleme almış:

http://www.zekeriyakursun.com/ii-abdulhamidi-tahttan-kimler-indirdi/

Not: 24.03.2021 tarihinde kontrol ettiğimde bu link çalışmıyordu. Aynı makaleyi şurada bulabildim: 


Yazıdaki şu pasaj dikkatimi çekti:

Yukarıda belirtilen yazısında “söz söyleme hakkına haiz olduğunu” söyleyip, bunlardan bir kaçını sıraladıktan sonra 7. madde olarak, “Hilafete dair bir rüyadır diyen Bediüzzaman II. Abdülhamid’e hitaben şöyle bir diyaloğu kurgulamıştır:

“Alem-i manada padişahı gördüm. Dedim; sen zekatü’l ömrü Ömer-i Sâni’nin mesleğinden sarf et: Tâ ki meşrutiyet riyasetine lazım ve biâtın manası olan teveccüh-i umûmiyeyi kazanasın.

Padişah dedi: Ben onun yolunda gideyim, siz de ol zaman ehlini taklid edebilirsiniz. Nerede sizlerde onlardaki kuvvet-i İslamiyet ve safvet ve ahlak!

Ben dedim: Bizdeki tenebbüh-i efkâr-i umumî ve tekemmül-i mebâdi ve vesâit ve ihata-i medeniyet o noktaların yerini tutmakla hem o noktaları istihsal, hem de netice-i matlûb olan adalet ve terakkiyi intaç edebilir. Düvel-i ecnebiyenin adaleti bunu ispat eder.

O dedi: Nasıl yapacağım?

Dedim: İstibdat, kalb-i memâlik olan İstanbul’da kan bırakmadığından hüsn-i niyyeti gösterir bir şefkat ile meşrutiyeti kansız kabul ettiğin gibi menfur olmuş Yıldız’ı mahbûb-i kulub etmek için eski zebaniler yerine melâike-i rahmet gibi muhakkikin-i ulemayı doldurmak ve Yıldız’ı Darülfünün gibi etmek ve ulum-i İslamiyeyi ihya etmek ve meşihat-i İslamiyeyi ve Hilafeti mevki-i hakîkisine is’ad etmek ve milletin kalb hastalığı olan za’f-i diyanet ve baş hastalığı olan cehaleti servet ve iktidarınla tedavi etmekle Yıldız’ı Süreyya kadar i’lâ et. Tâ hanedan-i Osmanî ol burc-i hilafette pertevnisâr-i adalet olabilsin. Hem dehavâic-i zaruriyyeye iktisad et. Tâ alıştırılmış olan israfata iktidari olmayan biçare millet deiktida etsin. Madem ki imamsın. Birden rüyadan uyandım. Gördüm ki, asıl bu alem-i yakaza rü’yadır! Asıl uyanmak ve hakikat o rüya imiş.”


(Volkan, sayı 84, 407)

Z. Kurşun burada "zebani" kelimesinin geçtiği ifadeyi bugünkü Türkçe ile şöyle açıklamış:

“Kansız bir şekilde meşrutiyeti ilan ettiği gibi nefret edilen Yıldız sarayının etrafındaki “zebanileri” yani devlet ricalini de değiştirmesini; onların yerine ulemayı koymasını ve Sarayı Üniversite gibi yaparak dini ilimleri ihya etmesini ve böylece hilafeti gerçek mevkiine çıkarmasını ister Bediüzzaman.

Yorum: Din âlimi olarak bilinen Said-i Nursi’nin “zebani” kelimesini kullanış tarzı itikadî açıdan problemlidir ve F. Gülen’in Cebrail aleyhisselama karşı saygısız ifadesini hatırlatmaktadır. Temel akaid ve ilmihal kitaplarında yazdığına göre, melekleri küçültücü şeyler söylemek kişiyi imandan çıkarır. Mesela "Senin bakışın bana Azrail gibi geliyor" demek. Veya "Cebrail bile söylese inanmam" demek. "Çocuklarınızı iyi yetiştirmezseniz, zebani olur" demek.

Murat Yazıcı

6 Eylül 2016 Salı

İbni Teymiyye Hakkında Bazı Vesikalar

(Aşağıdaki vesikaların ve yorumların tamamı Dr. Ebubekir Sifil'in Twitter hesabından iktibastır.)

İbn Teymiyye'nin hatalarıyla yüzleştiğinizde niçin kimyanız bozuluyor? Bunun adı putlaştırma değilse nedir?

Tasavvuf ehline "şeyhleri putlaştırıyorlar" diye saldıranlar; siz hiç aynaya bakmıyor musunuz?


Kitap, Sünnet ve Selef, tecsim inancını reddeder mi diye endişe ediyorsanız Şeyh-i İslamınız etmez diyor. Rahat olun!












Teşbih inancını nasıl Selefîlik olarak yutturduklarını da anlatsınlar size, dürüstseler şayet.
















Siz anlamazsınız, Ağababalarınıza götürün size tercüme etsinler.




















Bakın Efendimiz (s.a.v) Rabbini nasıl görmüş.





















Sahabe'ye hakaret eden kimmiş?






















İbn Teymiyye'nin Selef'e/Ehl-i Sünnet'e attığı bir diğer iftira:Mecmû'u'l-Fetâvâ, XVI, 335-7:


















İbn Teymiyye'nin Selef'e/Ehl-İ Sünnet'e iftiraları toplansa kitap olur. 

Kaynak: Dr. E. Sifil

İlaveler (7.05.2022):

Bu blogda bir başka yazıda şu pasajı aktarmıştım: Hâfız İbni Hacer el-Askalânî, Ed-duraru’l-kâmine isimli kitabında, İbni Teymiyye'nin sahabenin büyükleriyle ilgili sözleri hakkında alimlerden bazı nakiller yapmaktadır: “İbni Teymiyye Ömer ibnu’l-Hattab’a üç talak meselesinde ve Hazret-i Ali'ye de on yedi meselede Kur'anın nassına muhalefet etti diye isnadda bulunmuştur. Hazret-i Ebu Bekir ne dediğini bilen yaşlı birisi olarak müslümanlığı kabul etti, ama Hazret-i Ali çocukken İslamiyeti kabul edip bir kavle göre çocuğun İslamiyeti sahih değildir, demesi ve yine Hazret-i Ali hakkında, kendisi Ebu Cehil'in kızını istemiş ve ölünceye kadar onu severek unutmamıştır, demesi üzerine alimler ona münafıklığı isnad etmişlerdir. İbni Teymiyye Hazret-i Osman hakkında (Osman malı severdi) demiş ve (Peygamberden -aleyhisselam- istigasede bulunulmaz) dediği için ona zındıklık isnad etmişlerdir.” (Bera’atü’l-Eş’ariyyin min Akaidi’l-Muhâlifin, s.410.)

Yukarıda E. Sifil'den aktardığım yazısında İbni Teymiyye Hz.Ali ve Hz.Ömer'in nasslara aykırı fetvaları olduğunu söylüyor (Minhacü's-Sünne, c.7, s. 502). Bu delil, yukarıda İbni Hacer'den aktarılan yazı ile uyumludur. "Hazret-i Ebu Bekir ne dediğini bilen yaşlı birisi olarak müslümanlığı kabul etti, ama Hazret-i Ali çocukken İslamiyeti kabul edip bir kavle göre çocuğun İslamiyeti sahih değildir, demesi" hakkındaki vesika aşağıda verilmiştir:

   





4 Eylül 2016 Pazar

Said-i Nursî Hakkında Bazı Vesikalar

Meşrutiyet hükümeti için "İsa aleyhisselâmın doğuşu gibi bir mucize" benzetmesi yapıyor, Sultan Abdülhamid'i rahimehullah sevenlerin "Ah ne olurdu, ben bir toprak olaydım" dediklerini söylüyor:


Rusya'daki Hıristiyanların şehid olacağını söylüyor:


Sultan Abdülhamid'e karşı Ermeni dostlarıyla ittifak:


CEMALEDDİN EFGÂNÎ EFSANESİ

Cemâleddin Efgânî, kısa, fakat çok hareketli bir ömür sürdü. Ancak faaliyetlerinin neticesini hayatta iken pek elde edemedi. Ölümünden sonra, Abduh başta olmak üzere önde gelen talebelerinin meydana getirdiği Efgânî efsanesi, Afganistan'da doğumu ve tahsili gibi Sünnî arkaplan ile başlayan, Şiî kimliği ispatlandığı halde, hâlâ Sünnî olduğu iddiasının sürdürüldüğü standart çarpıtılmış bir hikâyedir. Efgânî biyografileri, hep sübjektif ve yanıltıcı olan Abduh ve Corci Zeydan ile yeğeni Lütfullah'a dayanır. O kendisi hakkında hiçbir zaman gerçeği konuşmamış; hayatını dostları yazmıştır. Bunlar da, onu Müslümanlar nezdinde aklama gayesi güder. Abduh, Efgânî'nin en sevdiği ve işgal komiseri Lord Crommer'e tavsiye edip Mısır müftüsü yaptığı talebesidir. Oryantalistler ise, başka bakımdan Efgânî'yi çok över. Ama aklı başında ayakları yere basan biri, her ikisinden de doğru bir senteze varabilir. Zira hepsi, "Şecaat arzederken merd-i kıbtî, sirkatin söyler" meyânındadır.

Efgânî'nin, küçük bir Afgan Tarihi ile maddeciliği tenkit etmek için yazılmış teolojik bir eser olmaktan ziyade, siyasî bir hiciv hususiyeti taşıyan Reddü ale'd-Dehriyyîn adlı eseri; ayrıca çeşitli gazete ve mecmualarda yazılmış makaleleri bulunmaktadır. Efgânî'nin fazla bir ilmî mesaisi olmadığı anlaşılıyor. Zeki olduğu ise katidir. Zaten ilmiyle değil, daha çok hareketli politik hayatı ile öne çıkmıştır.

"Maskara"

Efgânî, İstanbul'da iken bazı okumuşlara tesir etti. Batıcılık, Türkçülük ve İslâmcılık gibi cereyanların mensupları, ayrı fikir ve inançta olmalarına rağmen, onu hoca kabul ettiler. Hayatı boyunca, gidip gezdiği yerlerde daima tefrika bırakan Efgânî'nin hayattaki tek muvaffakiyeti Nâsirüddin Şah suikastıdır. Fikirlerinin mahsulleri, öldükten sonra, İslâmiyetin çözülmeye başladığı II. Meşrutiyet'ten itibaren revaç buldu. Abdullah Cevdet, Ahmet Agayef, Ziya Gökalp, Mehmet Emin Yurdakul, Şemseddin Günaltay tarafından benimsendi. Günaltay kendisini, "Şeyh [Efgânî], peygamber kadar şâyân-ı hürmet; ona itiraz edenler, Ebu Cehl kadar lânete müstehaktır. Çünkü Peygamberin zamanındaki İslâmlığı yeniden diriltmeye kalkışmıştır" diyerek medheder.

Başta Abduh ve Reşid Rıza olmak üzere İslâm dünyasındaki modernistlerin düşünüş tarzını şekillendirdi. Reşid Rıza, Efgânî'nin aşırılıklarını törpüleyerek, modernizmi hizaya soktu. Efgânî, talebeleri vasıtasıyla Musa Cârullah'a, Mehmed Âkif'e ve daha da şaşırtıcı bir şekilde Said Nursî'ye tesir etti. Âkif, Safahat'ta kendisinden övgüyle bahsetmiş; "yeni Cemâleddinler yetiştirme reçetesi" vermiştir. Hiç görmediği Efgânî'yi temize çıkarmak için yazılar yazmış; Efgânî'nin kovulmasını, İstanbul ulemasının hasedine bağlamıştır.

Nursî, 1892'de Efgânî'nin Mardin'de tanıştığı bir talebesi vâsıtasıyla onun yoluna intisab ettiğini söyler. İnanç ve amel bakımından apayrı bir yolda bulunmasına rağmen Efgânî'den, "Beni hakka irşad eden bir zât" diye bahseder; "Siyasetteki muktesit mesleği [ortalama yolu] bana gösterdi" diyerek ittihad-ı islâmdaki selefleri arasında Tahsin, Abduh ve Ali Süavi ile beraber, onu da sayar. [Tarihçe-i Hayat, 41, 65]

Efgânî'nin içyüzü yavaş yavaş ortaya çıkınca, "intisab etme" kelimesi, "âşinâlık peydâ etme" ile değiştirilmiştir. (*)

Ders vekili Filibeli Ahmed Halil Fevzi, Şeyhülislâm Mustafa Sabri, Yusuf Nebhanî gibi pek çok Sünnî âlim, Efgânî'ye reddiyeler yazıp, zındıklığına fetvâ verdiler. Safvet Paşa, "Mechûlü'l-efkâr ve'l-ahvâl [hal ve hareketi belirsiz] bir Efgânlı"; Sultan Hamid "İngiliz ajanı bir maskara"; Ebulhüdâ Efendi, "Hedefinden sapmış bir ok gibi dinden çıkmış bir mürted" diye tavsif eder. 1979 İran inkılâbından sonra Efgânî Efsanesi Türkiye'de yeniden canlandı. Zamane muhipleri, önceki ulemanın muhalefetini, Efgânî hakkındaki malumat azlığına bağlar; umumiyetle Urvetü'l-Vüskâ'daki yazılarına itibar eder; ama Renan'a yazdığı ve dinden çıkış vesikası olan mektubu görmezden gelirler. Öte yandan ulemaya havlayanlar, Efgânî-Abduh-Rızâ üçlüsü karşısında kediye dönerler.

Efgânî, sonradan çok dillere çevrilmiş bu Fransızca mektubunda der ki: "İlmin tekâmülünde İslâmiyet bir mâni teşkil eder.. [Hristiyan cemiyeti Hristiyanlık mânisini aştıktan sonra] hür ve serbest terakki ve ilim yolunda ilerlemektedir. Halbuki İslâm cemiyeti henüz dinî vesâyetten kurtulmamıştır... [İslâm] dini yerleştiği her yerde ilmi bertaraf etmek istemiş ve bu gayesini gerçekleştirmede, despotizmin yardımından çokça fâidelenmiştir. Dinler isimleri ne olursa olsun birbirlerine benzerler. Dinlerin felsefe ile uyuşmaları mümkün değildir. Din, insana iman ve itikadı zorla kabul ettirir. İnsanlık var oldukça din ile felsefe arasındaki mücâdele bitmeyecektir. Bu mücadelede, hür düşüncenin gâlib gelemeyeceğinden korkuyorum". [Keddie, 204]

Renan da Efgânî hakkında der ki: "Şimdiye kadar pek az kimse üzerimde bu kadar kuvvetli bir tesir meydana getirmiştir. İslâmlığın peşin hükümlerinden tamamen kurtulmuş biridir. Fikirlerindeki serbestlik, o büyük imansızlardan birinin dirilip karşıma çıktığı hissini veriyordu". [Journal des Débats, 1883] Bu mektubu tercüme eden nice Efgânî meddahı, "kâfir, imansız" manasına "infidéle" kelimesine, başka manalar vermiştir.

Ayakları yerden kesiliyor

Efgânî, Şeyhîlik adlı Bâtınî Şiî tarikatının tesirinde yetişti. Bunlar, her çağın kendine has yanılmaz mükemmel bir önderi olduğuna inanırlar. Mucizeleri te'vil yoluyla inkâr ederler. Liderleri mesîh, peygamber ve mukaddes kitap sahibi olarak ortaya çıkar. İran'da terörist faaliyetleri ile tanınan Bâbîlik de bu yoldan çıkmıştır. [Gencer, 458]

Efgânî'nin ömrü, Fârâbî gibi, şarkın uyanışı yolunda kendisiyle iş birliği yapacak bilge bir hükümdar arayışı ile geçti. Ümidini kaybedince de mehdi rolüne soyundu. Bunun için seyyid ve gerçek adının da Muhammed olduğunu iddia etti. Müridleri de kendisini mehdi olarak görüyordu. Halkın avam ve havas kanadına ayrı ifadeler kullanmaya dikkat ederdi. Meselâ İslâm âlemindeki yazılarında Sünnî gibi görünürken, Fransızca makalelerinde radikal vizyonunu gözler önüne sererdi. [Kedourie, 55] Hayatta en sevdiği şey sigara olduğu ve ölümüne kadar de elinden düşürmediği halde, sırf İran Şahı'na muhalefet için tütünün haramlığına fetvâ neşretmiş; bu vesileyle İran'da meşhur tütün protestosunda rol oynamıştır.

Şiî kültüründe yetişmesine rağmen, Şiî doktrininde de karşı olduğu yerler çoktur. Bu sebeple Şiî olduğuna kolay kolay kimse inanmaz. Sünnî-Şiî ayrımının Müslüman dünyasına zarar verdiğini düşünür; Halife Muaviye'yi Sünnî saltanatı kurduğu için ağır tenkit eder; ama İran'da Sünnî-Şiî birliğinden hiç söz etmezdi. [Mahzumi, 142] İslâm âleminin modernizm sayesinde kurtulacağına inanmıştı. "Sosyalizm, kalkınmak için yararlıdır. İslâmiyet, sosyalizm ile örtüşür" derdi. [Mahzumi, 149] İngilizlere pek aleyhtar gözükürdü; fakat ne yapsa, o zamanki İngiliz politikasına yarardı.

Osmanlıların, Rumeli'yi elde tutmaya çalıştıkları için zarara uğradığını; Âli Paşa'nın istediği gibi, elden çıkarsalardı, rahat edeceklerini söylerdi. Türklerin göçebe olduklarını; maddî güçten başka bir şeye mâlik bulunmadıklarını ve fethettikleri yerlere de medeniyet götüremediklerini iddia ederdi. Türklerin, İslâm'ı basit bir kulluk hissi ile kabul ettiklerini; ama Kur'an'ın manasını anlamaktan uzak kaldıklarını söylerdi. [Mahzumi, 72] Halifeliğin Kureyşîliğini müdafaa etmiş; Ortadoğu'da İngiliz menfaatlerinin hâdimi olmuştur. [Blunt, Gordon and Hartoum, 492] Arap milliyetçiliğini fişeklediği gibi, Türkçülük cereyanını körükleyen de odur. Makalelerini Türk Yurdu'nda neşreden Yurdakul, şeyhi ile aralarında tenasüh olduğuna inanırdı. [Gencer, 491]

Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci, 13.04.2015

(*) Said Nursi'nin yeğeni Abdurrahman Efendi'nin yazmış olduğu içtimai reçeteler 1 kitabının içinde Bediüzzaman'ın tarihçe-i hayatı kitabı var. 1335de basılmış, Tenvir Neşriyat bunu 1990 da tekrar basmış, ondokuzuncu sayfasında yazıyor. Ayrıca Abdurrahman Nursi Bediüzzaman'ın Hayatı, Piran Yayınları ikinci baskı 1980 sayfa 38 de intisap kelimesi kullanılıyor sonradan talebelerinin bu ifadeyi değiştirdiği anlaşılmaktadır.

Yazıların Kaynakları

Bu sayfadaki yazılar genel olarak şu iki kategoriden birine girmektedir:
1. Gazete, dergi veya kitaplardan alınmış kısımlar veya makaleler. Bunların yazarları ve hangi kaynaktan alındığı açıkca belirtilmiştir. İstifadeli olduğunu ve mühim bilgiler ihtiva ettiğini düşündüğüm yazıları -muhtevalarını değiştirmeden- buraya aldım. Bu tür yazılarda ifade edilen görüşler yazarlarına aittir.
2. Kendi araştırmalarıma dayanan, çeşitli kitaplardan ve makalelerden istifade edilerek derlenmiş yazılar. İstifade edilen kaynaklar listelendikten sonra genellikle "Hazırlayan: Murat Yazıcı" ifadesi yazının sonuna eklenmiştir.
Bu sayfadaki yazıların mühim bir kısmını çeşitli forumlarda yayınlamıştım. Bu tür yazılarımı düzeltmeler ve ilaveler yaparak burada toparladım. Gerektiğinde eski yazılara yeni belge ve bilgiler ekliyorum.
Not: Sayfanın sol üst köşesindeki rakam, 3 Ocak 2009'dan bu yana bu sayfanın kaç kere görüntülendiğini göstermektedir. Bu rakama blog yöneticisinin girişleri dahil değildir.

Yazıların Kullanım ve Dağıtımı Hakkında

Bu sayfadaki yazıları kopyalayabilir ve kullanabilirsiniz. Buradaki herhangi bir yazıyı başka bir sitede yayınlarsanız, bu sayfaya ( http://muratyazici.blogspot.com/ ) bağlantı vermenizi rica ederim. Zamanla ilave başlıklar eklemenin yanı sıra, mevcut başlıklara da yeni belgeler eklemeyi planlıyorum. Bu sayfaya bağlantı verildiği takdirde, her okuyucu ilgilendiği yazının en yeni haline ulaşma imkânına sahip olacaktır.